GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
16 Kasım 2019 Cumartesi

Olmasaydı sonumuz böyle

Seversiniz, sevmezsiniz…

O başka hikaye…

Gurbet elde ölmeseydi…

Kalbine o gencecik yaşta yenik düşmeseydi…

İnadına yaşasaydı…

Bugün, 62 yaşında olacaktı…

***

Anne tarafından Türk, baba tarafından Kürt kökenli bir ailenin…

Beşinci çocuğu olarak…

Malatya’da dünya’ya “merhaba” dedi…

Babası Sümerbank Mensucat fabrikasında işçiydi…

İlkokulu Malatya'da bitirdi…

Babasının zar-zor aldığı bağlama sayesinde müzikle tanıştı…

Ama bağlama çalmak karın doyurmuyordu…

Hem okula devam etti…

Hem de plak-kaset satan bir dükkanda çalışmaya başladı…

İlk konserini…

Babasının çalıştığı fabrikadaki işçi bayramında verdi…

Dokuz yaşındaydı; alkış yağmuruna tutuldu…

O gece sevinçten uyuyamadı…

Bi’akşam babası, “Bu yerlerden gidiyoruz…” dedi…

Bir işçi maaşı, yedi nüfusu doyuramıyordu…

Zaten…

Geçim sıkıntısı çekmeseler…

Malatya’dan İstanbul’a göç ederler miydi?

***

İstanbul’a yaklaşırken…

İlk kez denizi gördü; pek sevindi…

Kocamustafapaşa’ya yerleştiklerinde…

Artık 15 yaşındaydı…

Bi’süre okula devam etti ama bırakmak zorunda kaldı…

İşportacılık yaptı; çıraklık yaptı ama…

Bağlamasını yanından hiç ayırmadı…

Tok ama duygulu, ağlatan bir sesi vardı…

Küçücük bir kentten…

Koca bir şehre taşındığı için “uyum” zorluğu yaşadı…

Liseyi dışarıdan bitirdi…

Ardından Eğitim Enstitüsü'nün Keman bölümüne girdi…

***

Mesela…

Hani derler ya, çocukluk aşkı unutulmaz diye…

Öyle bi’şi oldu…

Bir kız vardı okulda, kalbini pırpır ettiren…

Cesaretini topladı; yanına yaklaştı kızın…

Şöyle deyiverdi bi’solukta:

“Biraz konuşak senle… Beş dakika, kaçıyorsun hep...”

Kız O’nun gözlerine baktı…

Sadece “Rica ederim” dedi…

Ağrına gitti o cevap…

Rica ederimi, küfür sanmıştı…

“Ben de sana rica ederim…” deyiverdi; yüzünü kızartarak…

O “uyum” yıllarını anlatırken şöyle diyordu:

“Okuldakilerin giyimleri başkaydı, konuşmaları başkaydı… Terziye gidip onlar gibi pantolon diktirdim ama onlara yakışıyor bana yakışmıyordu…”

***

70’lerin ortası, Türkiye’nin civcivli günleriydi…

16 yaşında yasadışı afiş basmaktan hapse girdi…

Halk Birimleri Derneği'nin çalışmalarına katıldı…

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki bir etkinlikte…

Ruhi Su ile tanıştı…

O gece büyük ustanın “Mahsus Mahal” türküsünü söyledi…

İstanbul’da alkışları toplamaya başlamıştı…

Çalıp, söylerken “yükselmeye” başladı…

Yükselişi, 80’lerin ikinci yarısında…

12 Eylül karanlığını yırtan emekçi hareketliliğine rastladı…

O, artık…

Türkiye’de “protest müziğin” öncüsü olmuştu…

İsyankardı!

İlk albümü Ağlama Bebeğim” ile patlama yaptı…

Arkasından gelen…

“Acılara Tutunmak”… “An Gelir”… “Şafak Türküsü”…

“Yorgun Demokrat” ve “Başkaldırıyorum”…

Albümleri tabanca gibi patladı…

Şarkılarının sözlerini…

Hep usta şairlerden seçiyordu…

Artık milyonların sevgilisi olmuştu…

“Dağlara” albümü 2 milyon 800.000 sattı; Türkiye rekoru kırdı!

***

Ünlü şair ve söz yazarı Yusuf Hayaloğlu'nun kardeşi..

Gülten Kaya ile evlendi; iki kız babası oldu…

***

O yıllarda…

Bazı kesimler tarafından…

“Lüks içinde yaşarken yoksulluk edebiyatı yapmakla”

Eleştirildi…

Bunu diyenler o günlerde belki haklıydı…

Onlara şöyle cevap verdi:

“Biz insanların yoksulluğunu değil, hayatımız boyunca insanların zenginliğini savunduk… Cipe, Mercedes'e binsem; bunlar önemli şeyler midir? Ben tarihin yüklediği misyonu yerine getiriyor muyum? Bu önemli… Tam 30 sene aç yaşadım bu ülkede… Lokantaların vitrinine dayanıp, o lahmacunların nasıl çıktığına baktım…”

***

90’lı yılları yaşarken…

Başına iki büyük olay geldi…

***

Birinci olayda, takvimler 1993 yılını gösteriyordu…

Hürriyet Gazetesi…

O’nu, “Vay Şerefsiz” başlığı ile manşete taşıdı…

Gazetenin iddiasına göre…

Şöhretinin zirvesindeki protest sanatçı…

Berlin'de Kürt İşadamları Derneği'nin düzenlediği gecede…

Türkiye'ye kin kusmuştu…

Sonraki manşette ise…

O’nun için “Ayıp Ettin Gözüm” başlığı kullanılmıştı…

Hürriyet, O’nu Apo'lu Kürdistan haritası önünde…

Konser vermekle itham ediyordu…

Bu haberler üzerine DGM'de 10.5 yıl ağır hapis istemiyle…

İki ayrı dava açıldı…

Yıllar sürdü o davalar; sonunda…

Gıyabında toplam 3 yıl 9 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı…

***

İkinci olay; 10 Şubat 1999 gecesi yaşandı…

Magazin Gazetecileri O’nu, “yılın sanatçısı” seçmişti…

Ödülünü aldı ve şöyle dedi:

“Önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve klip çekeceğim… Aranızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum…”

Ortalık bir anda karıştı…

Davetlilerin bir kısmı sahneye çatal-kaşık fırlattı…

O’nu salondaki arbededen zor çıkardılar…

***

Oysa bugünün Türkiyesi’nde…

Kürtçe albüm yapmak, kitap yazmak ve konuşmak…

Olağan işler arasında…

Devlet Televizyonu’nun bile “TRT Kurdi” kanalı var…

Üstelik 10 yıldır yayında…

Nerelerden, nerelere geldik; di’mi?

***

16 Haziran 1999'da Türkiye'den ayrıldı…

Yaşamak için Fransa’yı seçmişti kendine…

Paris'in Porte de Versailles semtinde bir ev kiraladı…

Ve…

Türkiye’den kopuşunun tam beşinci ayında…

16 Kasım 2000'de…

“Hoşçakalın Gözüm” adını verdiği albümünün…

Kayıtlarını yaparken…

Gece yarısı kalp krizi geçirdi; kurtaramadılar…

O sırada 43 yaşına yeni girmişti…

Ertesi gün, 30 bin kişi katıldığı cenaze töreni sonrası…

Fransa’nın başkentinde toprağa verildi…

***

Şunu söylemişti bi’yakın arkadaşına…

Fransa’ya giderken…

“Arka cebimde iki metrelik kefenim duruyor; her an hazır… Ölürsem, istediğim tek şey var… Asla bu ülkeyi sevmiyor demesinler… Ben Edine’den Ardahan’a kadar bu ülkeyi çok sevdim…”

***

Bugün, Ahmet Kaya’nın ölüm yıldönümü…

Neredeyse 20 yıl olmuş…

Tok sesiyle hayat verdiği isyan kokan şarkıları ise…

Hala dillerde…

Nokta…

Sonsöz: “Biz bu ülkeyi bölmek için değil, birleştirmek için vardık… Bunu anlamakta güçlük çektiler… / Ahmet Kaya – 1999…”