GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
23 Aralık 2019 Pazartesi

Neresinden tutsan elinde kalıyor

Türkiye’nin son kırk yılı, “tükenişten çöküşe” bir yol hikâyesi gibi…

Türkiye, sistemde tutunmasını sağlayacak dönüşümleri yetmişli yıllarda gerçekleştiremedi.

Buna karşılık, uluslararası sistem, seksen darbesiyle Türkiye’yi üretimden uzaklaştırırken, Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü’nün yeni trend oluşunu yanlış okudu.

Yine aynı dönemde, yeşil kuşak politikasının gölgesinde, Cumhuriyet’i islamlaştırmanın önü açıldı. Cumhuriyet devriminin getirdiği seküler yapının kurumlarının içi yavaş yavaş boşaltıldı.

Küreselleşme politikalarıyla ülke bütünüyle dış dinamiklerin etkisine açık hale geldi.

İkibinli yıllara geldiğimizde, islamlaştırma politikalarının gereği olarak, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerinin ve felsefesinin dejenere edildiğini ve devletin içi boşalan kurum ve kuruluşlarının kaderine terk edildiğini gördük.

Yine bu dönemde, denetim mekanizmalarının bilerek işletilmediğine sıkça tanık olduk. Şimdi de, islam normlarına dayalı yeni bir denetim politikası oluşturuluyor.

Devlete siyasal islamın hâkim olmasının koşulları, bu kırk yıllık yıkımla birlikte olgunlaşmıştır.

Ve nihayet, gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaya başladı; Ülkece ayakta kalacak enerjimiz hızla tükeniyor.

Siyasetten ekonomiye, eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, ülkeyi ayakta tutan bütün alanlarda sistem sürekli irtifa kaybediyor.

Bu gidişin başına açacağı işleri gören Erdoğan yönetimi, “Kurtuluş İslam’da” başlığı altında bir sığınak inşa ediyor.

Ve bu sığınağı inşa ederken yarattığı ulusal ve uluslararası ölçekte sorunlara her gün bir yenisi ekleniyor.

Etki alanını bölgede ve Dünya’da genişletmek için Akdeniz’de hareketlenen Erdoğan yönetimi, bölgede tansiyonu yükseltiyor.

Akdeniz ve Libya’da Erdoğan yönetiminin izlediği politikalar için yapılan, “Türkiye, Akdeniz ve Libya’da çiğneyebileceğinden fazlasını ısırıyor!” değerlendirmesi doğru çıkarsa, işimiz çok zor.

İçeride ise, rejimi islamlaştırmak üzere somut adımlar atılmaya başladı. İslami değişim ve dönüşümün ilk belgeleri Resmi Gazete’de yer aldı bile…

Önümüzdeki yıl, “Değerlerden Pratiğe Ortak Bir Fıkıh-Hukuk Politikası” başlığı altında, Şeriat Çalıştayı düzenleniyor. Çalıştayı yapma gerekçesi; Pozitif hukuk yapılarının yeryüzü ölçeğinde ahlak krizini aşmaya yetmemesi…

Hal böyle iken, muhalefette olan bitene baktığımda, endişem artıyor, içim daha da kararıyor.

Hele İzmir’de, İktidara direnmekle ünlü bu şehirde, muhalefetin siyaset niyetine yaptıkları, son derece umut kırıcıdır.

Demokrasiyi Urla’dan mı başlatmalı? Kaz Dağları’na yeni bir piknik mi yapmalı? Delege pazarlarını her mahallede mi kurmalı? Zorlu Holding kent suçu mu işliyor? Sanki şehre karşı suç işlenmeyen bir köşe kalmış gibi…

Türkiye’yi dört bir tarafından kuşatan cehalet, husumet ve ihanetin gündelik hayatın olağan akışına dönüştüğü koşullardayız.

Bu topraklarda yaşama hakkını bize çok görenler, nihai darbeyi indirmek için geri sayıyor.

Evet, sıkça tekrarlandığı gibi, İzmir dişi bir şehir; ama mahalle yanarken saçlarını tarayan dişi olmadığını bir anlasalar…