GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
4 Eylül 2021 Cumartesi

Nereden sevdim o ‘zalim’ kadını?

Üniversite birinci sınıfta…

Kız arkadaşımın ceylan gözlerinde kendimi kaybettiğimde…

Şu beylik söze…

Yerden göğe hak verdim:

“Aşk; sadece birini görüp, diğerlerine kör olmaktır…”

Gerçekten öyle mi?

Aslında değil…

Ancak, böylesi “aşkından delirten sözleri” çerçeveleyip…

Duvara asanlara da saygılı olalım…

***

Bir “kırık aşk” hikayesi okumaya hazır mısınız?

***

Kızın adı; “Afife Jale”ydi… Çok güzeldi…

Gözleri doğuştan hüzünlü delikanlı ise, Selahattin Pınar’dı…

Şu tesadüfe bakar mısınız?

İkisi de aynı yılda doğmuşlardı; yaşıttılar yani…

İstanbul’da yaşıyorlardı…

Kader onları, en “delişmen” zamanlarda buluşturmuştu…

Ve…

Hayat ile savaşmak(!) hep onların kaderi oldu…

Acaba aşkları mutlu bitecek miydi?

Yoksa…

“Sevda Çekenlerin Şarkısı”, onları da mı eriyip, bitirecekti?

***

Kızın hikayesi, Genç Cumhuriyet’in eşiğinde başladı…

Güzeller güzeli Afife…

Kadıköy’de yaşayan orta halli bir ailenin kızıydı…

16 yaşındaydı…

O’nu İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde yazdırdılar…

Oysa…

O’nun aklı-fikri tiyatro sahnelerindeydi…

Oyuncu olmayı o kadar çok istiyordu ki…

Bu duygu önüne geçilmez bir fırtınadan farksızdı…

***

O tarihlerde… (1919 gibi…)

Müslüman kadınların…

Sadece kadınlara özel matinelerde sahneye çıkmasına izin veriliyordu…

Herkesten habersiz…

Darülbedayi’nin sınavına giriyor Afife…

Ve kazanıyor…

O artık bir tiyatro yıldızı olmaya namzet…

İyi de…

Ailesinin bu olup bitenden haberi yok ki…

Demeye kalmıyor anne-baba, herkes olanları öğreniyor…

Evde kıyamet kopuyor…

Babası, O’na “fahişe” diyor ve ardından tokadı patlatıyor:

“Benim artık Afife diye bir kızım yok!”

Afife’nin gözünden bir damla bile yaş gelmiyor…

Yanağında babasının beş parmağının izi karşılık veriyor:

“Zaten ben sahnede Jale ismini kullanıyorum artık…”

Ardından kapıyı çarpıyor ve çıkıyor…

Kaldırımlarda seke seke yürürken Afife…

Tiyatro aşkına…

Baba ocağını terk edişin dayanılmaz acısını hissediyor kalbinde…

***

Sahneyi değiştiriyoruz…

Hemen hemen aynı zaman dilimi…

Yer İstanbul’un Altunizade Semti…

Denizli Milletvekili Sadık Bey…

Evinde verdiği yemekte konuklarını ağırlıyor…

Gözleri doğuştan hüzünlü evladı Selahattin Pınar da o masada…

Babası hukukçu olsun istiyor ama…

Genç Selahattin musiki sevdasına kaptırmış kendini bi’kez…

Konuklardan biri…

Selahattin’in durumunu soruyor…

Babası üzgün, “Çalgıcı oldu maalesef…” deyiveriyor…

Masada buz gibi bir rüzgar esiyor…

Genç Selahattin, dayanamıyor:

“Babacım rica ederim, ben çalgıcı değil sanatkarım…” diyor…

Öfkelenen babası…

Selahattin'e doğru gaz lambasını fırlatıyor…

Perdeler tutuşuyor; herkes şaşkın…

Tam o sırada…

Selahattin ceketini alıp, çıkıyor evden…

Son sözü ise şu oluyor:

“Bir gün gelecek sizi benim adımla anacaklar…”

Sanatının ve tamburunun peşinden yaprak gibi savrulmaya kararlı…

Ni’tekim…

Bi’daha baba evine dönmüyor…

***

Farkında mısınız?

Güzel Afife ile hüzünlü delikanlı Selahattin’in…

Kadere meydan okuyuşları nasıl da birbirine benziyor?

***

Üzüm buğusu gözlerin sahibesi Afife…

Dârülbedâyi’ye (Bugünkü İstanbul Şehir Tiyatrosu) stajyer giriyor…

Deli gibi çalışıyor ama…

Bi’türlü sahne şansı gelmiyor…

Günlerden bi’gün…

“Yamalar” adlı oyunun yıldızı Eliza Benemenciyan’ın…

Paris'e gitmesi gerekiyor...

Acil başrol yıldızı lazım…

Ve…

Afife Jale, yıllardır beklediği sahneyle buluşuyor…

***

Alkış yağmuru altında çok başarılı oluyor…

Ne var ki, zaptiyeler neredeyse her gece tiyatroyu basıp…

(Müslüman kadınların sahneye çıkması yasak ya…)

Güzel Afife’yi arıyorlar…

Kalbi tiyatro aşkıyla yanan o kız da…

Tiyatronun kazan dairesinden sokağa kaçıp, kurtuluyor…

Gelgelelim, birkaç gece sonra…

Afife yakayı ele veriyor…

Tiyatro mecburen genç kızın işine son veriyor…

***

Kader bazen ağlarını öyle içinden çıkılmaz biçimde örüyor ki…

Başınıza gelecekleri…

İster istemez kabulleniyorsunuz…

Bi’akşam…

Afife’yi arkadaşları, içi açılsın diye…

Kuşdille Çayırı’na götürüyor…

O sırada…

Selahattin Pınar…

Eşsiz sanatçı Hafız Burhan’a tamburuyla eşlik ediyor…

Aşk bu…

Kaçamak bakışların trafiği müthiş…

Karşıdan seviyorlar birbirlerini…

İkisi de 25 yaşında ve…

O gece onların gecesi oluyor…

Aşklarının ölünceye kadar sürmesi için yemin ediyorlar…

***

Selahattin Pınar, dayanamıyor…

O ilk geceyi ölümsüzleştirmek için…

“Bir bahar akşamı rastladım size...” şarkısını besteliyor…

Birlikte Fatih’e taşınıyorlar…

Nikah kıyıp, dünya evine giriyorlar…

Ortak dostları…

Delicesine bir mutluluğun tanıkları oluyorlar…

***

Sonra n’oluyor?

Türk filmlerinde n’oluyorsa(!) o oluyor…

Tiyatro’dan uzak kalan Afife’ye, sinir hastası teşhisi konuyor…

Dehşet baş ağrıları yaşamaya başlıyor…

Doktorlara göre tek çare morfin tedavisi…

İşte o zehir, Afife’de bağımlılık yapıyor…

Selahattin Pınar, engelleyemiyor güzel karısını…

Hatta, bi’gece…

Sevgili karısını mutfakta morfin kullanırken yakalıyor…

İkisi de sanatçı ama…

Yaşadıkları acıları bile anlatamıyorlar birbirlerine…

Hatta öyle bir an geliyor ki…

Afife’yi anlayabilmek ve bu aşkı devam ettirebilmek için…

Selahattin de morfin kullanmaya kalkıyor…

Dayanamıyor Afife o duruma…

Çok sevdiği kocasına, çaresiz…

“Terk et beni, yoksa sen de mahvolacaksın!” diyor…

Altı yıllık evlilik o gece sona eriyor…

***

Ne var ki…

Afife bi’daha eski günlerine dönemiyor…

Öylesine yalnız kalıyor ki…

O sahnelerin unutulmaz yıldızı…

O günden sonra…

Aş evlerinde karnını doyuruyor, parklarda gecelemeye başlıyor…

Bu durumun adı, tam bir sefaletti!

***

Selahattin Pınar…

Uzun bir aradan sonra yeniden yuva kurarak…

Hayata tutunmaya çalıştı…

Yıllar sonra yeniden evlendi…

Ne var ki…

Afife’yi unutamıyordu…

***

Afife Jale ise…

Hayatının son yıllarında sefaletin dibindeydi…

Belediye O’nu Bakırköy’e yatırdı…

Görenlerin bi’daha dönüp baktıkları o şahane kadın…

Bir deri bir kemik kalmıştı…

Son nefesini verdiğinde 38 yaşındaydı…

Cenazesine ise sadece dört kişi katıldı...

Onlar da tabutu taşımak için gelmişlerdi…

***

Selahattin Pınar…

Afife’den sonra Seyyare Affet Pınar’la hayatını birleştirdi…

Asabiydi ve her şeyi içinde saklıyor ve…

Afife’yi asla unutamıyordu…

Soğuk bir şubat günü…

Arkadaşı Selim Aru ile Kadıköy’deki Todori’nin lokantasına gitti…

Doktorun yasakladığı ne varsa söyledi masaya…

Afife'nin ölümünden sonra…

Büsbütün kahrolmuş bir sanatçı olarak…

Son rakısını içtiği masada…

Kalp krizi geçirdi; kurtaramadılar…

***

Bitiriyoruz…

Bu öykü “bedbaht iki sevgili”nin acı sonudur…

Afife Jale…

Müslüman Türk kadınlarının…

Tiyatro sahnesinde yer almasına öncülük eden…

Sembol bir isimdir…

Selahattin Pınar ise…

Türk Sanat Müziği’nin mihenk taşıdır…

Ve, bir iddiaya göre…

Atatürk…

1923’te Türk kadınının sahneye çıkmasını sağladıysa da…

Afife Jale'nin sağlığı ve…

Morfin bağımlılığı sebebiyle oyunculuk yapmasına izin vermedi…

Geride ise…

Unutulmaz bir şarkı kaldı:

“Nereden sevdim o zâlim kadını,

Bana zehretti hayâtın tadını…

Sormayın söylemem asla adını,

Bana zehretti hayâtın tadını…”

BesteSelâhattin Pınar / GüfteYusuf Ziya Ortaç / Makam: Kürdili Hicazkar…

Nokta…

Sonsöz: “Başkaldırı, başarı, aşk, mutluluk ve dahi mutsuzluk dağıtan Afife Jale için, (Huysuz ve Tatlı Kadın), ne güzel yakıştırma… Şimdi böyle aşklar, ne gezer…”