GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Serdar DEĞİRMENCİ
YAZARLAR
2 Haziran 2019 Pazar

Nazım'dan Ahmed Arif'e

 Hangisini yazsam?
“ Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
                              bu memleket bizim.”
diyen Nazım Hikmet’i mi?
Yoksa:
“ Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadolu’yum ben, tanıyor musun?”
diyen Ahmed Arif’i mi?
İsterseniz ikisini birden analım şiirleriyle…
***
Nazım 3 Haziran 1963 de, Ahmed Arif 2 Haziran 1991 de ayrılmış aramızdan…
Nazım’ı yitireli 56 yıl; Ahmed Arif’i ise 28 yıl olmuş…
Cemal Süreya:
“ Nazım Hikmet, şehirlerin şairidir. Ovadan seslenir insanlara, büyük düzlüklerden. Ovada akan  “büyük ve bereketli bir ırmak” gibidir. Uygardır. Ahmed Arif ise; dağları söylüyor. Uyrukluk tanımayan,  yaşsız dağları, “asi”dağları. Uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiiri. “ Daha deniz görmemiş” çocuklara adanmıştır. Kurdun kuşun arasında, yaban çiçekleri arasında söylenmiştir, bir hançer kabzasına işlenmiştir.” der…
***
İşkence ve hapishane; ülkemizdeki muhalif yazar ve çizerlerin değişmeyen yazgısıdır…
Nazım; “ Memleketimi seviyorum, Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım”derken:
Ahmed Arif , “ Hasretinden Prangalar Eskittim.” diyerek katılmıştır o büyük kavgaya…
“  Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere
Yastığım ranzam, zincirim
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim, Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” 
dizeleriyle hayat bulan “İçerde” şiirini unutmak mümkün mü?
Hele… Hele…
“Akşam erken İner Mahpushaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe”
dizeleri mahpushane karanlığında bile, umudunu yitirmeden, üç dal gece sefasıyla karanlığı yırtanların umutlarını yansıtmıyor mu?
İçerde onlarca yıl hapis yatan Nazım; “ Hapiste yatanlara öğütler” vermiyor mu?
“ Yani içerde on yıl on beş yıl
Daha da fazlası hatta
Geçirilmez değil geçirilir
Kararmasın yeter ki
Sol memenin altındaki cevahir.”
derken ne kadar haklı…
***
Sadece mahpushanede yatmamış şairlerimiz, dehşetli aşık da olmuşlardır. Nazım Hikmet’in Piraye’ye, ve daha bir çok sevgilisine yazdığı şiirler, Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e mektupları,Leylim Ley şiirleri…
Maviye
 Maviye çalar gözlerin
Yangın mavisine 
Rüzgarda asi,
dizeleri…Ya da:
“İçmek gözlerinde ayışığını.
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına
Gözlerin hani?
diye Ahmed Arif sorarken, Nazım’da Vera’ya şöyle seslenir :
“Bu şehrin bana verdiği
En tatlı yemiş
En akıllı söz
En insan sokaksın.
Günlük güneşlik rüzgarım benim,
Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi karım benim.”