GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
30 Ağustos 2021 Pazartesi

Mutabıkız

MUTABIKIZ Kırmızı Kedi yayınevinden bu ay çıkan kitabın adı. Yazarı Rengin Gürdeniz. Rengin Hanım Mavi Vatan’ın isim babası, yurttaşlarımızın yakından tanıdığı Amiral Cem Gürdeniz’in eşi.

Çocukluğundan başlayan ve bugüne uzanan yaşamını akıcı bir anlatımla okurlarına sergiliyor. Yazdıkları eskilerin deyimiyle su gibi okunuyor. Kitabı elime aldığımda bırakamadım. Sadece yemek arası vererek bir solukta bitirdim.

Rengin Hanım gibi eşinin ailesi de Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği kuşaktan. Babası ve kayınpederi denizci. Boğazda, Sarıyer’de doğup büyümüşler. Orta sınıfın olanakları içinde iyi eğitim almışlar. Eşiyle birlikte Atatürk’ün görmek istediği yurtsever, çağdaş ve ülkeye yararlı çocuklar yetiştirmek amacındaki tipik bir cumhuriyet ailesini oluşturuyorlar. Cem Gürdeniz iddialı bir teğmen olarak bahriye saflarına katılıyor. Babası ve annesinden gelen genetik deniz sevgisi ve çalışkanlığı, her kademeyi başarıyla atlamasını sağlıyor. Yurt içi ve yurt dışında, gemilerde, Gölcük ve Ankara’daki karargâhlarda geçen askerlik yaşamının en büyük dayanağı eşi elbette. Rengin Hanım uygar dünya görüşüyle çocuklarını ülkeye kazandırmak isteyen ve onların üstünde titreyen bir anne. Ailesinin temel direği…

Buraya kadar yaşamları normal seyir halindeydi. Ama Cem Gürdeniz Amiralliğe terfi edince işler değişmeye başlamıştı. Özellikle “Donanmanın altın çocuğu” denen Oramiral Özden Örnek’in kuvvet komutanlığına gelmesiyle büyük bir atılım başlıyordu. Ünlü MİLGEM projesi yaşama geçiyor, Bahriyemiz artık kendi savaş gemisini yapacak yeteneğe, niteliğe ve başarıya ulaşıyor, uluslararası sularda bayrağımız dalgalanıyordu. Gürdeniz’in de iki kez görev yaptığı, “deniz kuvvetlerinin dışişleri bakanlığı” olarak nitelenen Plan ve Prensipler Başkanlığı ABD ve NATO’nun Karadeniz’de egemenliğini önleyen girişimlerde bulunuyordu. Cem Amiral “Mavi Vatan” kavramını ortaya atarak denizlerdeki hak ve çıkarlarımızı savunuyordu. İsim babası olarak Mavi Vatanın askerî ve siyasî çevrelerin dilinde yer almasını sağlamış, toplumun belleğine yerleştirmişti.

Galiba deniz kuvvetlerimizi yöneten yurtsever kadro arı kovanına çomak sokmuştu! Şuh kadınlar, yakışıklı ajanlar, heyecan ve macera sosuyla ekranlara servis edilen ve istihbarat örgütünün marifetlerini anlatan “Görevimiz Tehlike” dizileri vardır ya! Onun benzerleri devreye girmişti galiba!

Filo komutanının verdiği yemekte herkesin yediği tavuktan sadece bir kişi tehlikeli biçimde zehirlenmişti. Rastlantıya bakın ki o kişi Cem Gürdeniz’di. İnternete servis edilen uydurma haberler ve daha sonra onları manşette yayınlayan Zaman Gazetesi marifetlerine başlamıştı bile! Amiralin ailesiyle yaptığı konuşmalar dinleniyor ve onlara göre yalan haberler üretiliyordu. Zaman ve Taraf gazeteleri, kamuoyunu oluşturmak için kurgulanan düzmece komplolar üreten bir fabrika gibi çalışıyorlardı.

Önce internette ortaya atılan akla zarar komplo savları ve iftiralar… Bunları manşete çıkarmak için bekleyen yandaş ve yalaka basın… Amaç toplumda korku yaratmak ve “acaba bu yazılanlar doğru mu” sorusunu sordurmaktı.

Meczup bir ilkokul mezunun kurduğu örgütün ülke düzeyinde oluşturduğu korku cehennemi herkesi etkiliyordu. İtiraz edenler, ses çıkaranlar da hedef oluyor, başları derde giriyordu. Adına bazen cemaat, bazen hizmet hareketi denilen bu ucube topluluk iktidar tarafından destek ve himaye görüyordu. En önemli isimlerin dilinde sapığın adı muhterem hoca efendiydi! Hoca efendi bu gücü salt iktidardan mı alıyordu? Onun tek başına bu oyunu sahnelemesi olası mıydı? Arkasında yurt dışındaki casusluk ve haber alma örgütünün olduğunu aklı başında olanlar biliyor ama kimseye anlatamıyorlardı.

Uzatmaya gerek yok. Ergenekon, Balyoz, Askerî Casusluk, Poyrazköy, Kafes davaları… Örgütün emrindeki yargıç ve savcı kılıklı ajanlar… Sahte dijital deliller, yerlerde sürünen evrensel ve ulusal hukuk kuralları, kötü bir tiyatro örneği yargılamalar… Özellikle Balyoz davasıyla tasfiye edilen Amiraller, subaylar, astsubaylar… Hasdal, Maltepe ve Silivri zindanlarına tıkılan yurtseverler… Donanmamız, İnebahtı, Çeşme, Sinop ve Haliç yenilgilerinden sonra bir kez daha felâkete uğruyordu. Hem de bu kez arkadan hançerlenerek!

***

Hani klasik ve klişe bir cümle vardır. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” diye! Bu tariften hiç hoşlanmamışımdır. Kadını baştan ikinci sınıf bir yere oturtur da onun için! Gerçekten başarılı kadın erkeğin arkasında değil yanındadır. İşte kitabın ikinci bölümünde bu

kadınları görüyoruz. Bu kez eşlerinin de önündedirler! Rengin Gürdeniz, esir alınmış Atatürkçü kadronun içerde veremediği savaşımı alanlarda, ekranlarda, gazete sütunlarında nasıl verdiklerini anlatıyor. Bu mücadele, hukuk, adalet ve demokrasi mücadelesidir. Kadınların nasıl örgütlendikleri, “Vardiya Bizde” ve “Sessiz Çığlık” çatıları altında nasıl toplandıkları ve ülkeyi nasıl etkilediklerini belleklerde yineliyor, yeniliyor. O günleri anımsayalım. Vardiya Bizde ve Sessiz Çığlık toplantıları, ezilmiş ve sinmiş toplumu uykudan uyandırmış, korkudan cesarete dönüştürmüştü.

***

Ve yine kitaptan insan manzaraları… En üst makamlardan yükselen feryatlara karşı verilen yanıtlar: “Hukuka ve adalete inanmalıyız. Sonuçta gerçek ortaya çıkacaktır.” Bu ifadelerin bir kısmı saflara bir kısmı da kaytarmak için konuşan korkaklara aittir!

İfade vermeye gelemeyen emekli generaller… Gelip de kıvıranlar! Sözde hakimlerin önünde bel kıranlar!

Oysa siyasal davalarda hukuk işlemez. Ama bu gerçeğin ayırdında olan çok az kişi vardır. Kendi tecrübelerimden biliyorum. “Belki ben paçayı sıyırırım” saflığıyla kendini kandıranlar her zaman vardır. Ama hâkim koltuğunda oturan cellatlar onları hiç affetmezler. Korkaklar hem mahkeme hem de tarih önünde ezildikleriyle kalırlar. Örgütün görevlileri bu koşullarda bile kendilerine kafa tutanlar çekinirler!

Hem Cem hem de Rengin Gürdeniz bu gerçeğin farkındadırlar. Nitekim son sözünü soran mahkeme reisine Cem Amiral “Sizi tanımıyorum, dolayısıyla tanımadığım bir mahkemeye de son sözüm yok” diyebilmiştir. Aynı cesareti gösterenler tutanaklarla birlikte tarihe çoktan geçtiler!

***

Özetle, “Mutabıkım” kitabı yakın geçmişi bize anımsatmakla önemli bir işleve sahiptir düşüncesindeyim. Genç kuşakların okuması gereken bir eserdir. İçinde tarihçilere malzeme olacak bilgi ve belgeler bulunmaktadır. Son olarak iki düşünce ve duygumu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Vardiya Bizde ve Sessiz Çığlık toplantılarına sıradan ama yürekli yüzlerce, binlerce yurttaşlar katılırken Sayın İlker Başbuğ’a özel bölüm ayrılması sanırım nezaket ve protokol gereği olmuştur.

Amiraller bildirisi üzerine ihsası reyde bulunma kuşkusunu bile taşımaktan uzak ve sorumsuz yargı organı başkanları ile konuyla ilgisiz kamu görevlileri demeçler verir açıklama yaparlarken, iktidarı uyararak yurtsever amirallere, hukuka, düşünce açıklama özgürlüğüne sahip çıkan geçmiş dönemlerde milletvekilliği, bakanlık yapmış CHP’li parlamenterlere bir cümle ile yer verilseydi bir hak teslim edilmiş olurdu kanısındayım.