GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
6 Şubat 2020 Perşembe

Mübadelenin seramikleri

Siz duydunuz mu bilmiyorum ama ben yeni öğrendim, meğerse İzmir Sendromu diye bir şey varmış… 3-4 yıl önce Hanya Belediyesi Sergi Salonu’nda açılan Mübadele sergisinde okumuştum ilk kez bu sözcüğü… 1923’te Mübadele ile Atina’ya gitmek zorunda kalan ve daha önceden Batı Anadolu’daki emperyalist işgalde herhangi bir sabıkası olmayanların girdiği bir kaygı haline şimdiki çağdaş Yunanlı psikiyatrlar da bu adı veriyorlar… Yunanistan ekonomik krizdeyken bir çok insan ülkeyi terk etme hesabındayken, onlara da “terk etmeyin memleketinizi, İzmir sendromuna girersiniz” diyorlardı…

Yani terk ettiğiniz, ya da terk etmek zorunda kaldığınız ülkenizi öyle bir özlersiniz ki, bu özlem daha sonra psikiyatrik bozukluğa dönüşebilir…

Lozan Barış Konferansı'nda 30 Ocak 1923 tarihinde, Yunanistan'da yerleşik Müslümanlarla

Türkiye'de yerleşik Ortodoks Rumların zorunlu göçünü öngören 'Mübadele Sözleşmesi'

imzalandı.

Bu sözleşme uyarınca da İstanbul, Bozcaada ve Gökçeada dışında yaşayan Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya'daki Müslümanlar hariç; Yunanistan'da yerleşik Müslümanlar Türkiye'ye, Türkiye'de yerleşik Ortodoks Rumlar Yunanistan'a gönderildi. Ve yaklaşık iki milyon insanın hayatı altüst oldu.

Bu göçün en yürek yakan özelliği de isteğe bağlı değil zorunlu olmasıydı. Yani insanlar, göç etme konusunda gönül rızaları olmasa da zorunlu olarak karşı tarafa göç ettirilmişlerdi. Ne geldikleri yerde, ne gittikleri yerde tam anlamıyla mutlu olabildiler. Bırakıp geldikleri yerlerin hayaliyle yaşadılar. Evet Yunanistan’da şimdi bu sıkıntılı sürece ‘Îzmir Sendromu’ diyorlar…

***

Daha önce de bu köşede birkaç kez Mübadele mevzuuna girmiştim. Kökleri tamamen mübadil bir ailenin ferdi olarak hayatımın ayrılmaz parçası mübadele…

Ama bu kez yazmamın nedeni Kültürpark’ta Pakistan Pavyonu diye bilinen binada açılan Mübadele sergisi. Önceki gün gezdim ve hüzünlere bir kez daha tanık oldum.

Serginin küratörü değerli dostum Lale Malay’ın yazdıklarını sunayım önce:
İnci gerdanlık gibi bir aradayken büyüklü küçüklü her boydan, zorla koparılıp dağılmak bilmediği bir ülkenin toprağında dört bir yana... Biz şimdi bunun izlerine bakıyoruz. Nerede koptu, nasıl koptu... Kopmamak için ne yaptı... Sonra karar verdi, doldurup elden geldiğince bütün yaşanmışlıklarını bir bavula ve çoğunu da geride bırakarak, doluşup gemilere bilmediği limanlara doğru yola çıktı. Orada onları neler bekliyordu? “Siz bildirin neleri bıraktığınızı, biz öbür yakada aynısını vereceğiz”.

Sözler, sözler... Büyük bir özenle sakladığı halde, katlanıp açılmaktan lime lime olmuş imzalı mühürlü, üzerine bilinmeyen bir dilde çiziktirilmiş yazılar olan kağıtlar ve buz gibi bir gerçek... İnsanın insana ettiği...



Onlara göçmen, mülteci, ‘maacir’, mübadil derler… Onlar ise, bıraktıkları vatanları yüreklerinde, yeni geldikleri belki de uygun görüldükleri yerlere alışmaya çalışırlar. Kaldıkları yerde tutunmaya çalışırlar… Tutundukları yerde el ele vermeye çalışırlar… Artık oralı olurlar… Geldikleri yer ise, hep gidilmek istenen, ama ya gidilen ya da gidilemeyen olarak kalır…
Kafalarında aynı soru: Ya Yine?...

İlki 30 Ocak 2019 tarihinde Buca Göç ve Mübadele Anı Evi’nde, NU Grubundan 5 sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen sergi, bu yıl aynı gruptan 13 sanatçının seramik eserlerinden oluşan enstalasyonlarla 30 Mart 2020tarihine kadar ziyaret edilebilir…

Ben gördüğüm için çok mutlu oldum. Siz de kaçırmayın derim…