GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
25 Şubat 2021 Perşembe

Modern ilkellik

Teknoloji geliştikçe insanın doğal çevreye uyumu zayıfladı. İlkçağlarda konar-göçer yaşayan insan grupları, teknoloji ürettikçe yeryüzünde bir kara parçasına tutunarak, adeta bitkiler gibi sabitlenerek yaşamaya başladı. Bilgi ve görgü birikimi ve bunun nesilden nesile aktarımı ancak yerleşik yaşanarak başarılabildi.

Doğal çevrelerini değiştiremeyen bitkiler ve bazı hayvan türleri, iklim koşulları sertleşince kış uykusuna yatar. Bazı hayvanlar da bulundukları coğrafyayı yaz ve kış terk etmeden yaşar.

Bazı kuşlar, balıklar ve kara hayvanları ise sıcak hava ve su koridorlarını izleyerek binlerce kilometre ötelere göç eder. Kış yaklaşınca da geri döner.

Canlıların doğal çevreye uyumu, beslenme ve çoğalma amaçlı olduğu kadar yaşama uyum sağlama kapasiteleriyle de ilgilidir.

Canlıların çoğu kış soğuğundan kaçıp bahara ve yaza sığınır. Kaçamayanlar da kış uykusuna yatar. Kış soğuğu, canlılara uygun değildir, bunu görmek gerekir. Kar ve soğuk, mekanları dezenfekte eder ve bahara hazırlar. Dört mevsimi aynı mekânda geçirmek dezenfektenin faydasını yok eder. Ne yazık ki ilkellerin yapmadığı bu yanlışı, modern insan başarılı bir yaşam stratejisi gibi ısrarla sürdürmektedir.

Binlerce kilometre uçan, yüzen ve yürüyen hayvanların doğal çevreye uyumu kusursuzdur. İlkçağların insanları daha kısa mesafelerde göçmen kuşlar gibiydi. Sıcak havaları ve zengin bitki örtüsünü izleyerek yaşardı. Giyinmeyi öğrenenler, ilkelliği terkin ilk adımını attılar. Böylece giyinmek, insanda öngörülemez değişikliklere neden oldu.

İnsan teknoloji üreterek diğer canlılardan ayrıldı. Sert iklimlere ve coğrafyalara giyinerek ve gıda stoklayarak uyum sağladı. Teknoloji geliştirdikçe çabasını doğal çevreye uyum yerine; yaşam tarzını, doğaya kabul ettirmeye çalıştı. İnsan-doğal çevre çatışması şeklinde sürdürülen yaşam tarzı, bugün de devam etmektedir.

İnsanlık tarihi geriye doğru izlendiğinde görülecektir ki bu yaşam tarzı birçok artı kadar, çok sayıda eksiye de neden oldu. İnsan – doğal çevre çatışması, öyle bir noktaya vardı ki, doğal kaynaklar alanında karşılaşılan sorunlardan dolayı sürdürülemez hale geldi. Sorunukavrayanlar, çıkış yolu arayışına girdiklerinde bir başka sorunla karşılaştı:

Bin yıllardan beri inşa edilmekte olan uygarlık terk mi edilecek?

Uygarlığı inşa edenlerin bugünkü varislerinden böyle bir geriye dönüş beklenemez. Bu yaşam, her geçen yıl biraz daha zorlaşsa da uygarlığı sürdürme kararlılığı devam edecektir.

Bir sorunun olduğu kesin ama “her şeyin sonu” da değil.

Sorunları uygarlık ölçeğinde sorgulamaya ve çözmeye çalışanlar, yaşananların bir uygarlık krizi olduğunun farkında. Buna rağmen yaşam, tüm ülkelerde kentlere eklemlenerek devam etmekte.

Kabul edelim ki kentsel uygarlık, doğal çevreye açtığı savaşı çok erken kazandı. Bir yandan doğal çevreye dönük tehditler devam ediyor diğer yandan da kentleşme artarak devam ediyor.

Gönüllü araştırma grupları, insanlığı tehdit eden sorunlara karşı uyarıcı “öngörüler”de bulunabilirler. Bu tür öneriler herkesin yararına olacak ipuçları taşıyabilir. Her şeye yeniden başlanmasının gerektiğine inanan “yeni hayat”ın yaratıcı öncülerine kulak vermek herkesin yararına olacaktır.

Tarih yeniden başlatılamaz ve yanlışlar düzeltilemez ama yedi milyar insanın ısrarla sürdürdüğü toprağasabitlenmiş hayat tarzı, gözden geçirilerek doğal çevreye uyumlu bir yaşam inşa edilebilir.