GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
27 Şubat 2019 Çarşamba

Milenyum gençleri

Gençlerle konuşuyorum, hepsi “burnout” yani aşırı yorgunluktan, tükenmişlikten şikayetçi. “En son ne zaman dinlenebildim bilmiyorum” diyorlar. Yıllar boyu okul, sınav maratonu, başarma baskısı mezun olunca iş bulma ve işinde başarılı olma baskısına dönüşüyor. Rutin hayat sabah erken kalk, kahvaltı bile yapmadan duş, giyin, bir kahve ve sokağa fırla, ofis, işyeri, bütün gün aralıksız çalışma, işten çıkınca kız/erkek arkadaş, arkadaş gurupları, spor, eve alınacaklar, evde yapılacaklar, vb… Tüm gün bir koşuşturma…

Durmak yok, genelde de hafta sonu yığılıp kalıyorlar. İş yerinde de işleri zor. Arızalı, zor insanlar her yerde, her ülkede. Yalnızca işlerini yapmıyorlar, bir de bu insanlarla uğraşıyorlar. İşlerinde başarılı olmak için ayrıca kurslara gitmek, kendilerini geliştirmek, uzaktan master yapmak vb eğitim de devam ediyor. Böylece, koşturmaktan yaşam kalitesi çok düşüyor…

Bir çeşit esaret yaşamı diğer bir deyişle. Eskiden köleler boğaz tokluğuna, bir yatak ve bir kap yemek uğruna çalışırlarmış, şimdi tüketici toplumunda da yaşam pek farklı değil. Sonunda tüm bu çalışma bir kap yemek ve bir yatak için. Tek fark, o yemekler çeşitlendi, yatak ev kiralama veya satın almaya dönüştü ama yine insanoğlu bir şeylerin esiri olmaya devam ediyor.

Eskiden esirlik, bir insanın diğer bir insana sahip olması ve onu çalıştırması iken, şimdi esirlik paranın, medyanın, modanın, toplumun esiri olmak oldu. Bu gençleri böyle çalıştıran toplum, para, medya, moda vb… Daha çok çalış, daha çok kazan ki daha büyük bir ev satın alabilesin diyor toplum. Daha çok çalış, daha çok kazan ki daha pahalı tatiller, restoranlar, tatil köyleri, oteller olabilsin yaşamında. Olmazsa sen bunları televizyonda gör ve özen, imren, kıskan…

Dizi filmlerde yalılarda, köşklerde, yüzme havuzlu, şoförlü evleri gör ve öyle yaşamaya imren diyor medya. Oysa küçük ev kolay temizlenir, kolay ısınır, daha rahattır. Evin içinde hizmetkar, aşçı, şoför oldu mu bir de onların entrikaları, sorunları ile uğraşmak gerekir ki bunlar hep yaşamı kolaylaştıran değil zorlaştıran etkenlerdir. Mutfağa girip yemek pişirmek aşçının pişirdiğini yemekten keyiflidir.

Dizi filmler ufak evlerde, mütevazi ama sevgi dolu yaşamları gösterse bu dünya çok daha güzel ve mutlu bir yer olur. Gençler daha az çalışsa ve hafta sonlarını diskolar, pahalı eğlence yerleri, AVM ler yerine kırlarda piknik yaparak geçirse ruhsal ve fiziksel açıdan çok daha sağlıklı olurlar ama maalesef kapitalist, tüketici toplum, medya, moda onları dinlenmeye zaman bulunamayan bir tempoda bir çeşit esarete, mutsuzluğa ve tükenmişliğe itiyor…