GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
17 Ocak 2018 Çarşamba

Mesele Canan Hanım değil…

Bu hafta siyasetin ana gündemine iki konu damga vurdu. Artık ete kemiğe bürünme aşamasına gelen AK Parti-MHP ittifakı… Ve de CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu…

İttifak üzerine söylenecek çok şey var.

Ama asıl olan bunun karşılıklı bir bağımlılığa dayanıyor olması…

Bir zamanlar dillerde pelesenk olan bir MFÖ şarkısı gibi…

Mecburen mecburen… Mecburiyeten!

16 Nisan itibariyle ortaya çıkan yüzde 51-49 dengesi AK Partililerin uykusunu kaçırıyor. Bilhassa da Erdoğan’ın… Kaldı ki 51-49 dengesinde YSK’nın oynadığı rolü de unutmamak lazım gelir.

Bugün ekonomik kriz beklentisinin hat safhaya çıktığı, uluslararası krizlerin göbeğinde kalan ve her an ABD destekli terör örgütleriyle savaşa tutuşup Ortadoğu bataklığına saplanma ihtimali olan Türkiye’de işler pek de istendiği gibi gitmiyor.

Sokak tedirgin!

Ekonomik kriz beklentisi ve işsizlik ileri boyutlara ulaşmış durumda. Geçen hafta içinde TBMM önünde kendini yakan ve de İzmir’de İş-kur önünde soyunan bir işsizin/çaresizin bize anlattıkları buz dağının görünen kısmı bile değil.

Peki, bizi yönetenlerin gündeminde ne var?

İttifak ve gelecek seçimlerden başka yani?

Arap’ın derdi kırmızı pabuç misali.

Bir sonraki seçimi de kazanmaya odaklanan 7 Haziran gibi bir kâbusu bir daha görmek istemeyen AK Parti, Devlet Bahçeli’nin halen kontrol ettiği tahminen yüzde 5’lik bir kitleye ihtiyaç duyuyor.
Anladığım kadarıyla AK Parti’nin Bahçeli’den beklentisi sadece 3-5 puanlık bir oy yüzdesi de değil.

Oluşturulan “Milliyetçi cephe” ile yüzde 60-65’lik bir kitleyi bloke edip maça 3-0 önde başlamak istiyor. Erdoğan bu birliktelikten doğacak olan sinerjinin yerel seçimde de sandığa yansımasını  umuyor bence.

AK Parti ve Erdoğan, Bahçeli’nin MHP’sine mecbur.

Peki, Bahçeli’nin durumu ne?

Bence o mecbur kere mecbur…

AK Parti Bahçeli olmadan da sonuca ulaşabilir. Ama Bahçeli, AK Parti olmadan TBMM’nin yüzünü bile göremez.   Bünyesindeki nitelikli unsurların çoğunu İyi Parti’ye kaptıran ve ciddi bir baraj sorunu yaşayacağı anketlerden de belli olan Devlet Bahçeli, “Erdoğan’ı kendi çizgisine getirmekle” övünüyor olsa da işin aslı MFÖ şarkısının nakaratı gibidir. Mecburen mecburen… Mecburiyeten.

Sonuçta bu ortaklığın kime ne getirip ne götüreceğini zaman bize gösterecek.

Umarım bu ortaklıktan Türkiye zararlı çıkmaz.

Gelelim CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na… Sizi bilmem ama ben hala alışamadım koskoca cumhurbaşkanının sabah akşam muhalefet partilerini hedef almasına… Hoş bir cumhurbaşkanının bir partinin gençlik kolları kongresine kadar gitmesine de alışamadım ya…

Neyse!
*
Hadi genel başkanı eleştiriyor anladık. Genel başkan yardımcısına, milletvekiline vuruyor onu da anladık diyelim.  Koskoca cumhurbaşkanının il başkanını yerden yere vurması da neyin nesi!
Mevkidaşlık prensibinin geçerli olduğu siyaset geleneğini ne zaman çöpe attık?   

Makamların en yücesinde oturan, herkesi temsil etme gibi bir yükümlülüğü ve de anayasal sorumluluğu olan birinin bu denli günlük siyasete bulaşması bence yeni sistemin en zayıf, en berbat tarafı…

Burada AK Partili yöneticilere de görev düşüyor. Her şeyi Erdoğan yapacaksa onlara ne gerek var sonuçta. CHP İstanbul İl Başkanı’nın eleştirilmesi gerekiyorsa bunu partinin içinde uygun bir makam-mevkide biri yapmalıdır. Mesela AK Parti İstanbul İl Başkanı… İstanbul milletvekilleri, büyükşehir belediye başkanı vs.

Bu anlamsız manzaradan benim anladığım şu.

Ya AK Parti’de CHP İl Başkanı’nı eleştirebilecek düzeyde biri yok. Ya da Erdoğan tüm yükü üzerine alıp her makamı doğrudan ya da dolaylı doldurmayı seçen bir lider…

Sonuca gelirsek; koskoca Cumhurbaşkanı’nın çiçeği burnunda CHP İl Başkanı’nı en güçlü, en sert şekilde yerden yere vurmasından siyaseten kim kazançlı çıkmıştır?

Bence çiçeği burnunda il başkanı Kaftancıoğlu. Hatta CHP!

CHP’nin ilk kadın il başkanı olarak tarihe geçen Dr. Canan Kaftancıoğlu’nun 5-6 yıllık sosyal medya paylaşımlarını aleyhe kullanmanın cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığıyla bağdaşmadığını da eklemekte fayda var. Öte yandan 5-6 yıllık arşiv ortaya dökülecekse bugün ittifak masasında oturanların daha düne kadar birbirlerine neler söylediği de önemli hale gelir. Keza bugün devletin 1 numaralı düşmanı olarak kabul edilen Fethullah Gülen için dün kimin ne dediğinin hatta ne yaptığının da hatırlanmasında fayda olabilir.

O nedenledir ki koskoca cumhurbaşkanı CHP İstanbul İl Başkanı’nı eleştirmek durumunda kalıyorsa burada mesele göründüğünden de derin demektir. Yani Gezi Parkı sürecinde Mehmet Ali Alabora’nın bir sosyal medya mesajından yola çıkan AK Partililerin dillerinden düşürmediği “Mesele 3-5 ağaç değil… Sen hala anlamadın mı?” ifadesinden hareketle…

Mesele Canan Kaftancıoğlu değil.

Mesele CHP’nin İstanbul İl Başkanı da değil.

Mesele İstanbul’un bizatihi kendisidir.

Erdoğan rüyasının doğduğu kentte kâbus görmek istemiyor. Haklı olarak 16 Nisan’da evinin bulunduğu Üsküdar’da ve de topyekûn İstanbul’da yaşadığını bir daha yaşamak istemiyor.

O nedenle de İstanbul’u elde tutmak için ne gerekiyorsa, nasıl gerekiyorsa yapıyor.

Büyükşehir Belediye Başkanı’nı istifa ettirip teşkilatını revize ederek başlamıştı.

Görünen o ki bunlar yetmedi. Anlaşılan Cumhurbaşkanı sıfatıyla sahaya inmesi de gerekti. Hepsi bu.
*
Erdoğan’ı anladık. Onun siyasi doğruları Kaftancıoğlu’nu eleştirmeyi gerektiriyor diyelim.

Peki, CHP’nin kurumsal kanalı gibi algılanan Halk Tv’ye ve de öteki CHP’lilere n’oluyor?

Onların derdi ne Kaftancıoğlu ile…

Hani derler ya… Ağacın kurdu ağaçtandır diye… Bu söz siyasi anlamda en çok CHP’ye yakışıyor. Merhum Erdal İnönü’nün tek başına gittiği lokantada garsonun “Ne alırsınız efendim” sorusuna verdiği, “Teşekkürler evladım. Birazdan bizimkiler gelecek. Onlar gelsin, biz birbirimizi yeriz” latifeli yanıtında olduğu gibi.

Kaftancıoğlu’na gelince…

Tabi ki eleştirilecek yanları var. Her insan her siyasetçi gibi... Bazı mesajları, tweetleri benim için de kabul edilebilir sınırların çok ötesinde. Ama Kaftancıoğlu il başkanı olunca tanıdığımız biri değil ki! CHP’nin kurultaydan sonra en üst kurulu olan PM’sinde de görev aldı. Partinin sol kanadında siyaset yapan solcu kimliğiyle bilinen insan hakları aktivisti bir kadın…

Kaftancıoğlu krizinden yine de bir sonuç çıkarmak gerekirse;

Çok sevdiğim bir deyiş vardır. Söz ağızdan çıkmadan insanın esiridir. Ağızdan çıktıktan sonra insan sözün esiri olur. Bunu sosyal medyaya uyarlamakta fayda var bugün.

O tweet atılmadan önce sizin esirinizdir ama attıktan sonra siz onun esiri olursunuz.