GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
28 Temmuz 2020 Salı

Meğerse salgınlar ayna imiş…

Dünyada bir salgın külliyatı oluşmaya başladı. Bizde henüz böyle bir bilimsel yayın ya da ticari bir uyanıklık olup olmadığını bilemiyorum, ama pek yakında çok sayıda kitapla karşılaşacağımızı da tahmin ediyorum. Geçenlerde Frank MartinSnowden’inİtalya örneğinde salgın-toplum ilişkisi değerlendirmeleri üzerine Dr. Seda Güven’in çalışmasını okudum ve keşke Türkiye’de de böyle çalışmalar yapılabilse diye aklımdan geçirdim. Tıp alanında yapılan bilimsel çalışmalardan haberdarım, çok iyi makaleler yazılıyor. Benim bizde de böyle sosyolojik değerlendirmeler yapılması. Belki henüz erkendir kim bilir?

Salgın hastalıklar tarihi üzerine çeşitli araştırmalar yapan Frank M. Snowden“EpidemicandSociety” çalışmasında vebadan günümüze salgın hastalıkların toplumları nasıl etkilediğine dair değerlendirmelerde bulunmuş, Dr. Güven de özetlemiş. Teşekkür ederek paylaşıyorum.

Snowden’e göre salgın hastalıklar sadece tıp biliminin ve halk sağlığının konusu değildir. Salgın hastalıkların toplum, tarih ve kültürle bağıntısı vardır. Bunun için salgın hastalıklar disiplinler arası bir araştırma alanı sunar.

Salgın hastalıklar rastgele gerçekleşmez. Her toplum kendine özgü zayıflıkları üretir. Salgın hastalıklar toplumu yansıtır. Böylece salgınları incelemek toplumların yapısını, yaşam standartlarını ve politik önceliklerini anlamaya olanak verir.

Snowden “EpidemisandSociety” çalışmasında vebadan başlayarak çiçek, kolera, tüberküloz ve yanı sıra, HIV/AIDS, SARS ve Ebola gibi hastalıkların ortaya çıkardığı salgınları ele almış. Çalışmasında vebayı çıkış noktası yapmasının nedeni vebanın tarihsel süreçte toplumlar üzerindeki etkisi. “Birçok bakımdan tarihteki veba salgınları akla gelebilecek en kötü felaketi temsil eder ve diğer salgın hastalıkların karşılaştırılacağı standardı da belirler” diyor.

İlk veba salgınlarında toplumlar hazırlıksız yakalanmışlar… Hastalıkla başa çıkmak için hiçbir yöntem-idari, dini veya tıbbi- mevcut değildir o zamanlar. O yüzden veba hastaları tıbbi yardım alamamışlardır. Ancak ilerleyen salgın dönemlerinde kimi önlemler alınabilmiştir.Veba toplumların salgınlara karşı sağlık stratejileri geliştirmesini sağlamıştır. Bulaşıcı hastalık tarihçesinin ayrılamaz parçası karantina ve aşılama yöntemlerinin/aşıların gelişmesinde veba salgınlarının payı vardır.

Bulaşıcı hastalıkların bittiği inancı, iyimserlik, güven, kibir yerini korku ve endişeye bırakmıştır. Yakın dönemdeki SARS örneği salgının gerilemesiyle kolektif hafıza kaybı yaşandığını, acil eylem planlarının rafa kalktığını, toplumsal farkındalık gerilediğini göstermiştir.Bunun için sonraki yüzyıllarda, toplumlar yeni ve tanıdık olmayan salgın hastalıklar yaşadıklarında, yıkımların vebaya eşit olup olmadıklarına göre salgınları değerlendirmişlerdir.19. yüzyılda kolera, 20. yüzyılda İspanyol gribi, AIDS gibi korkulan hastalıkların “vebanın dönüşü” olarak nitelendirilmesi ve veremin “beyaz veba” olarak anılması vebanın toplumlar üzerindeki kalıcı ve derin etkisiyle ilişkilidir.

***

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan ölüm ve hastalık oranları düşmüştür. Bulaşıcı hastalığı yok etmek için bilim, teknoloji ve medeniyetin gücüne, 1918’deki grip salgınına rağmen fazlasıyla güven duyulmaya başlanmıştır.Gerçekten de 20. yüzyılın başlarında, geçmişin en korkulan salgın hastalıklarının birçoğu, bilimsel uygulamalarla sönümlenmiştir. Bilimin salgınlarla savaşına penisilin, antibiyotik gibi yeni ve güçlü silahlar eklenmiştir.

Artık bulaşıcı hastalıklar ölümlerin ana nedeni değildir. Salgınların yerini kanser, kalp, beyin-damar hastalıkları almıştır.Hastalıkların değişiminde mikrop teorisi etkili olmuştur.Halk sağlığı, aşılar ve hijyen uygulamalarıyla hastalıkların salgına dönüşmesi engellenmiştir.Ev içi alanlar daha önceleri sıhhi tesisatın parçası olmayan yeniliklerle (su geçirmez borular, toprak tuzakları, porselen tuvaletler, banyo karoları, lavabolar) donatılmıştır. Ev dışı alanlar, kentler de yeni halk sağlığı ilkelerine göre düzenlenmiştir.

Çiçek, boğmaca, difteri, tetanos, kızamıkçık, kızamık, kabakulak ve çocuk felci yoğunluğunu önemli ölçüde azaltmıştır. Pek çok hastalığın tedavisi sağlamıştır. 1950 ve 60’lara gelindiğinde bulaşıcı hastalıkların ortadan kalkacağına dair iyimserlik dalgası oluşmuştur.

Günümüzde on binlerce virüsün ve üç yüz bin bakteri türünün insanları enfekte edebildiği bilinmektedir. Bunların çoğu tek bir insan kuşağı boyunca milyarlarca kez çoğalır ve gelişir.

Küreselleşme süreciyle önceden bilinmeyen yeni koşulların sayısı arttıkça insanların karşılaştığı hastalık çeşitliliği eşi görülmemiş bir hızla genişlemiştir ve genişlemeye devam etmektedir.Örneğin hayvanların yaşam alanlarının kasten ve giderek artan bir hızla yok edilmesi insanların daha önce temaslarının olmadığı hayvanlarla daha sık bağlantı halinde olmaları anlamına gelmektedir.

Ebola’nın ormanlardaki ağaç gövdelerinde yaşayan hayvanlardan kaynaklanması bu değişimin bir sonucudur. Yeni koronavirüs salgınının da bir hayvan pazarından bulaştığı düşünülmektedir.

Bu salgınlara karşı insanlığın tek silahı bilimsel tıp ve kamu sağlığında vücut bulan zekasıdır. Ancak salgınlarla mücadele için üretilen araçlar olan aşılar ve virüs karşıtı ilaçlar yeni koşullarda türeyen eski ya da yeni hastalıklar karşısında yetersiz kalabilmektedir.

Tarihte ve günümüzde yaşadığımız salgın hastalık deneyimlerinin de gösterdiği gibi, salgınlar toplumların yaşam tarzlarını, ekonomiyi ve siyaseti derinden sarsmaktadır.

***

Snowden yakın geçmişe bakıyor:Uluslararası halk sağlığı otoriteleri 20.yüzyıl sonunda sıtma ve çiçek hastalığından başlayarak birçok bulaşıcı hastalık tehdidini ortadan kaldırmanın mümkün olacağını duyurmuşlardır. DSÖ 1979'da küçük çiçek hastalığının dünya çapındaki kampanyayla ortadan kalktığını açıklamıştır.

Bu zafer ikliminde kimi üniversitelerin bulaşıcı hastalıklar bölümleri kapatılmış, araştırma fonları azaltılmıştır. ABD'de siyasi yönetimler bulaşıcı hastalıklarla ilgili halk sağlığı programlarına son vermiştir. Aşı geliştirme-üretimi birkaç laboratuvarda sınırlandırılmıştır.

Tarihsel bellek yitimi yaşanmıştır. Salgın hastalıklara karşı kazanılan zaferlere, birçok potansiyel savunmaya (aşılar, antibiyotikler, teşhis araçları) rağmen, insanlar pandemik ve bulaşıcı hastalıklara karşı hala savunmasızdır.Dünya genelinde yaşanan nüfus artışı, iklim değişiklikleri, hızlı ulaşım araçları, altyapı sorunları, mega kentlerin artması, savaşlar, süregiden yoksulluk ve sosyal eşitsizlikler salgın hastalıklar riskini de arttırmıştır.

***

Artan nüfus, plansız kentleşme, gecekondu mahalleleri mikroplar ve eklem bacaklı hastalık taşıyıcılar için ideal yaşam alanları sağlar. Modern ulaşım; küresel olarak insanlara ve taşıdıkları mikroplara hareket olanağı verir.Epidemik hastalıklar tarihi, salgınların kesinlikle rastgele ortaya çıkmadıklarını gösteriyor. Yakın dönemde insanların doğal yaşama müdahalesi, kentleşme ve küreselleşme ile devletlerin hazırlıksız olması, sağlık krizlerinin küresel bir krize dönüşmesine neden olmuştur.

Bunun en yakın örneği HIV/AIDS salgınlarıdır.Dünya “küresel bir köyde” hiçbir ulusun bağışık olmadığı bulaşıcı bir hastalıkla sarsılmıştır.Sanayileşen ülkelere 1981'de yeni bir hastalık olarak tanınan HIV/AIDS'in yayılması bulaşıcı hastalıklara dair zafer iklimini dağıtmıştır.

Hastalık 80'lerin sonunda endüstriyel dünyaya ve gelişmekte olan ülkelere ulaşmıştır ve yalnızca ölüm değil aynı zamanda derin sosyal, ekonomik sorunlara yol açmıştır.AIDS “küresel toplumun karşılaştığı en önemli sağlık ve güvenlik sorunlarından biri” olarak ilan edilmiştir.

Çünkü siyasi sınırları reddeden mikrop ve böceklerin bulunduğu küresel bir dünyanın kaçınılmaz bir parçasıyız. Aynı zamanda küresel ve modern bir toplumun temel özelliklerinin birçoğu dünyayı pandemik hastalıkların zorluklarına karşı korumasız hale getirmektedir.

***

Snowden, koronavirüspandemisi sonucunda toplumsal eşitsizliklerin gün yüzüne çıktığını da belirtiyor… Salgın süreci kimi ülkelerin para birimlerinin değer kaybetmesine ve yoksulların hayatta kalmak için gerekli ihtiyaçlarını satın alamamalarına neden olmuştur.

Kaynakları yetersiz, barınma ve hijyen imkanları kısıtlı ülkelerde salgınla mücadelede sosyal mesafe ve el yıkama tavsiyeleri karşılıksızdır. Mumbai veya Brezilya'nın favelalarında bir odada birkaç aile yaşayan insanlara sosyal mesafe ve el yıkama tavsiyeleri anlamlı değildir.

Snowdenkoronavirüspandemisiyle ortaya çıkan, hastalara ve özellikle Asya kökenli insanlara karşı artan damgalama sorununa da işaret ediyor... Snowden aramızdaki en savunmasız insanların sağlığının, hepimizin sağlığı için belirleyici bir faktör olduğunu vurgulamaktadır.

Snowden’e göre her bir salgın kendine özgü toplumsal tepkilerini üretmektedir. Bu bağlamda pandemilerin özelliklerinden biri de toplumları kendilerine ilişkin bir bakışa yönlendirebilmesidir.

Özetle:Salgın hastalıklar gerçekte kim olduğumuzun aynası imiş. Bunu da öğrendik.