GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
28 Kasım 2019 Perşembe

Kuyruklu yalanın kuyruğu

Siyaset nedir? Birçok tarifi olsa da siyaset bazıları için sanat bazıları içinse bir oyundan ibarettir.  
Yönetme sanatı ya da hedefe ulaşmak için oynanan bir oyun…

İki tarifi birleştirmek de mümkün. Yönetme sanatını icra etmek için oynanan bir oyundur.  

Aristo’ya göre insan, doğası bakımından politik bir hayvandır.

Napolyon ise politikayı “para yerine insanların öne sürüldüğü bir oyun” olarak tarif eder.

Tüm bu tanım ve tariflerden yola çıkarak günümüz Türkiye’sine gelelim ve de “Saray’a (Külliyeye) giden CHP’li meselesi” meselesine bir göz atalım.

Olay her yönüyle muamma…

Bir gazeteci(!) duyduğu hatta teyit ettirdiği bomba bir haberi başka bir gazeteciye neden servis eder mesela?

Hukukçular bir konuyu anlatırken/savunurken “Hayatın olağan akışına aykırı” derler.

İşte bu vakada hayatın olağan akışına en aykırı bir durum budur.

Gazete sahibi bir gazeteci ülkeyi sarsacak bomba bir haberi kendi gazetesinde yazmak yerine neden başka gazetecilere servis eder?

Dedik ya siyaset bir oyundur diye…

Bazen de oyun içinde oyundur.

Bu açıdan Saray’a giden CHP’li meselesinde en kritik, en soru işaretli isim hala Türk Time’ın sahibi Talat Atilla’dır.  Kendisine bilgiyi vereni ya da bu zokayı yutturanı açıklamadığı sürece de öyle olmaya devam edecektir.

Rahmin Turan’a gelince;

Bulunduğu konum, yaşı ve sağlık durumu dikkate alındığında bu zokayı yutma potansiyeli göz ardı edilemez. Bu açıdan bilinçli seçilmiş bir kurban gibi de duruyor Rahmi Turan…  Ve Uğur Dündar’a boşu boşuna ‘usta gazeteci’ denmediğini de bir kez daha anlıyoruz.

Hiç kuşku yok ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bana göre siyaset sanatında usta bir oyuncudur.  Türkiye gibi 5 senede ortalama 3 hükümet değiştiren bir ülkeyi 18 yıl tek başına yönetmesinin en önemli sebebi de bu oyundaki ustalığı olmalıdır.

Yıllardır Erdoğan’ı tanımlarken sadece kendi partisini değil rakip partileri de yönetmeyi başaran/beceren bir politikacı ibaresini kullanırım.

Yönetmekten kastım daha çok gündemini tayin etmektir.  

Rakibin neyi konuşacağını tayin ederseniz, o partiyi kimin yönettiğinin bir anlamı kalmaz.
Sizin belirlediğiniz bir platformda sizin uygun gördüğünüz koşullarda koştuktan sonra bitiş çizgisine sizden önce varma şansları yoktur nasılsa…

İktidara geldikten sonra 22 Temmuz 2007’de (Ağar-Mumcu, ANAYOL krizi ile) merkez sağın defterini düren Erdoğan,  sonrasında yoluna çıkan SP Lideri Numan Kurtulmuş ve DP Lideri Süleyman Soylu’yu bir şekilde kervana dahil etmeyi bilmiştir.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin dünden bugüne eylem ve söylemdeki değişimi ise başka bir örnektir.   
Dün en ağır sözlerle Erdoğan’a yüklenenler bugün en büyük havarisi kesilmişse, bu muhataplarının tutarsızlığı kadar onun siyaset sanatındaki ustalığının kanıtıdır.

Demirel’in ünlü “Karşında durup taşlayacağına yayında durup alkışlasın” yaklaşımını kendisine düstur edinen Erdoğan, bugün de 31 Mart’ın muzaffer partisi, iktidara yürüyen (!) CHP’nin gündemini belirlemeyi başarmaktadır.

CHP kadroları, en üstten en alta kadar kuyruklu bir yalanın kuyruğuna öyle bir takıldılar ki, ülkede yaşanan tüm diğer sorunları unutturup, kavgaya meraklı Türk milletine adeta seyir zevki yüksek bir müsabaka izlettiler. 

Peki, bir gazetecinin başka bir meslektaşını bilerek ya da bilmeyerek tongaya düşürmesi sonucunda ortaya çıkan ve CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun  “Doğrudur ama isim veremem” demesiyle köpüren, Muharrem İnce-Engin Özkoç atışmasıyla süslenen ve de Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum” sözleriyle zirve yapan krizde kim ne kazandı ne kaybetti?

Bana göre sürecin en mağduru Muharrem İnce’ydi. 24 Haziran sürecinden baki parti içi acısını biraz fazla dışa vurmuş olsa da İnce bu anlamsız krizin ortasında bırakıldı.

Son seçimlerde usta bir oyun kurucusu rolünde izlediğimiz CHP Lideri Kılıçdaroğlu ise bumerang etkisiyle partisine dönecek bu krizin köpürmesine farkında olmadan katkı sağladı.

Bence o da en az Rahmi Turan kadar oyuna getirildi.  Kim tarafından mı? Cevabı haberi Kılıçdaroğlu’na yakın kaynaktan iki kez teyit ettirdim diyen Talat Atilla’da…

Velhasıl 31 Mart’ta başka İstanbul ve Ankara’daki çeyrek asırlık iktidarları yerinden eden, ülkenin kritik büyükşehirlerinde önemli kazanımlar elde eden CHP, bu süreçte ülkeyi yönetmeye ne kadar hazır olduğu konusunda sınav vermiştir.  

İktidara yürüdüğü varsayılan CHP’nin “Yönetebilirlik” algısı bu krizde ağır bir darbe almıştır.
Tabi ki her krizin bir kazananı da olacaktır.

Bu krizin kazananı herkesin malumu… Erdoğan!

Bazı yazar ve yorumcular gibi “CHP şunu yapmasın, bunu yapsın ya da şunu şöyle yapmalı” demeyeceğim.

Keza asırlık bir partiye üstüne üstük 31 Mart’ın muzaffer partisine akıl vermek beni aşar.
Zaten kim ne derse desin CHP sonunda bildiğini okuyacaktır.  

Ülkemin kaderi uzun süredir aynı.

İktidar da alternatifsiz muhalefet de…

Son olarak yazıya geçtiğimiz yıl 90 yaşında aramızdan ayrılan İngiliz Komedyen Sir Kenneth Arthur Dodd’un politikacılara dair veciziyle nokta koymak istiyorum.

 “Politikacılar bebek bezi gibidir. Düzenli olarak ve aynı sebepten değiştirilmesi gerekir”

Not: Uzun süredir burada olmamamın kurumsal değil kişisel nedenleri vardı. Yazmak ve yazmamak arasında gidip geldim. Sonunda yazmakta kaldım. Bundan böyle haftada en az bir kez karşısında olmaya çalışacağım. Sevgiyle…