GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
15 Nisan 2019 Pazartesi

Kullanılan dile dikkat etmek lazım

27 Mayıs 1960 İhtilalini izleyen yıllarda, anayasal özgürlüklerin topluma bol geldiğini düşünen güç odakları, 12 Mart 1971 muhtırasıyla bir süreç başlattı ve bu sürecin ilk aşaması, 12 Eylül 1980 darbesiyle tamamlandı. Böylece “Yeni Türkiye”nin temelleri atıldı.

2002 yılında AKP’nin iktidara gelişiyle başlayan dönem ise, sürecin son aşamasıdır; Yeni Türkiye’nin inşası tamamlanmak üzere... Ülke, Erdoğan sonrasına hazırlanıyor.

1923’te kurulan Cumhuriyet’in çöküşünü hep birlikte izledik; kimimiz bu sürece katkı koydu, kimimiz karşıdan seyretti, kimimiz karşı koydu. Bunu söylemek gerek; gerçek anlamda karşı koyan azınlık bir tarafa, kimsenin elleri temiz değil, kimse masum değil.

Hal böyle iken, kimin kimi yargıladığı veya içeri attırdığı gibi konularda spekülasyon yapmak bana çok itici geliyor. NATO-Pentagon hattında dizayn edilen devletin hali ortada… Doğu hattında kurulan ilişkilerin getirdiklerini ise yakında göreceğiz.

Önce “2. Cumhuriyet” dediler. Şimdi de “Yeni Türkiye” diyorlar… Nihayetinde, kapitalist sisteme entegrasyon sürecinde kurulan ulus devletin adım adım ortadan kalkışını izliyoruz.

Hem de Cumhuriyet’i kuran CHP’nin konforlu localarından…

Gerek 1923 Türkiye’sinde, gerekse günümüzde yeniden inşa edilen Türkiye’de, uluslararası kapitalist sistemle ideolojik sorun yaşanmadı. Değişim ve dönüşüm, rejimde yaşanan sorunlar nedeniyledir. Olan bitene, “küreselleşmenin gerektirdiği değişime uyum için yeniden yapılanma” demek mümkündür. Yaşanan sorunlar, Türkiye’nin kapitalist sisteme yeniden entegrasyonuyla ilgilidir.

Şu anda Meclis’teki bütün partilerin dilinden düşürmediği emperyalizm karşıtlığına gelince, HDP hariç antikapitalist programı bile olmayan siyasal partilerin antiemperyalist mavralarını hiçbir zaman ciddiye almadım. Kurtuluş Savaşı yıllarında emperyalizme karşı anlamlı bir duruşu olan Türkiye’nin, kırklı yıllardan başlayarak hızla bu çizgiden uzaklaştığı bir vakıadır.

Bu hengâmede, CHP, sosyal demokrat programa sahip bir siyasal parti olmanın yanı sıra, Cumhuriyet’i kuran parti kimliğinin de yüklediği sorumlulukla, çıkış arıyor. Ne ki CHP artık o birikime sahip kadrolardan yoksun.

Söyledikleri ile yaptıkları ve yapabilecekleri arasındaki korelasyonun bozuk olduğunu göremeyen siyasetçiler, endüstri devrimini izleyen değişimi doğru okuyamadıklarından, yeni diskur oluşturmakta zorlanıyorlar. Yeni kavramlara yabancı, yeni bir dil kurma fikrine uzak siyaset, yeni toplumla iletişim kuramıyor.

Ve Türkiye, belirsizliğin alacakaranlığında, yeni Dünya düzeninde kendine yer arıyor.