GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
25 Nisan 2019 Perşembe

Kılıçdaroğlu makûs talihini yeniyor mu?

Son yerel seçimlerle birlikte Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakaladığı çıkış ve bu süreci yönetiş biçimi bana François Mitterand’ın uzun yılar muhalefette verdiği siyasal mücadelenin ardından 1981 yılında seçimleri kazanışını hatırlattı.

Mitterand, 1965 seçimlerinde, (FGDS) Demokratik Sol ve Sosyalist Federasyon adayı olarak De Gaulle’ün karşısında aday oldu. FGDS ve FKP’nin desteklediği Mitterand oyların %45’ini aldı.

FGDS ve FKP, Şubat 1968’de, Mitterand’ın öncülüğünde, “ortak hükümet programı” hazırlama konusunda bir mutabakata vardı. Ne ki Mayıs 68’de ortaya çıkan siyasi ve sosyal olaylar, bu programı ve ittifakı ortadan kaldırdı.

Mitterand, 1946’da başlayan siyasal yaşamında, uzun yıllar muhalefette kaldıktan sonra nihayet 1981 yılında Cumhurbaşkanı oldu. Ve Eylül 1992’ye kadar görevde kaldı.

Yukarıdaki kısa bilgiden de anlaşılacağı gibi benzeşen iki dönem var;

Birincisi, Mitterand, uzun yıllar muhalefette kaldıktan sonra, müzmin bir muhalif olarak benimsenmişken iktidara geldi.

İkincisi, ittifak oluşturulmasına ve ortak program hazırlanmasına önayak oldu.

Türkiye’de de ittifakın iktidar yolunun açılmış olması, ortak program etrafında bir araya gelme koşullarının olgunlaşması ve Fransızların yarı başkanlık sisteminin, Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı sisteminde revizyona ilham verme ihtimali, bende böyle bir çağrışım yaptı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun ittifak sürecini iyi yönettiği gerçeği, iktidar çevrelerinde de kabul görüyor; iktidar yolunu açtığına dair öncüller ortaya çıkmaya başladı.

Kılıçdaroğlu’nun Çubuk’ta uğradığı saldırının öncesi ve sonrasındaki gelişmeler, bu saldırıyı sıra dışı bir konuma taşıdı;

Öncesinde, Kılıçdaroğlu ittifak sürecini başarıyla yönetti ve metropollerde seçimleri kazandı. Bu yolun iktidara gittiği kimsenin meçhulü değil.

Sonrasında, Kılıçdaroğlu zafer kutlamaları yapmaktan özenle kaçındı ve toplumun bütününe seslenerek geniş bir mutabakat arayışına girdi.

Nitekim Erdoğan da “Türkiye ittifakı” diyerek pozisyon aldı.

Bahçeli ise, Cumhur’dan başka ittifak tanımayacağını söyledi, beka meselesine vurgu yaptı.

Ve bu açıklamaların hemen ertesinde, Kemal Kılıçdaroğlu saldırıya uğradı; Çubuk vakası.

Bu meşum saldırıya verilen tepkilerin arka planı bir şeyi görmemizi sağladı;

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönettiği ittifakın başlattığı iktidar yürüyüşü, Cumhur ittifakında panik yarattı. Cumhurbaşkanlığı makamının el değiştirme ve sistemde revizyon ihtimali, Erdoğan ve Bahçeli’nin kimyasını bozdu.

CHP, yeni bir toplumsal mutabakat için çağrı yapıyor. Mutabakat zemini islami değil, seküler olacak. Bu çağrı son derece belirleyici bir siyasal tutumu işaret ediyor.

“AKP’nin içine kadar uzanan uzlaşma arayışları, Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde yol alıyor” algısı giderek güçlenirken, iktidar bloğunda da karşılık buluyor.

Kıyamet alametleri…

Tabii ki söz konusu gelişmeleri dış dinamiklerin etkisini hesaba katmadan doğru anlamak pek mümkün değil. Erdoğan yönetiminin tercihleri sonucu Doğu-Batı hattında oluşan gerilimi görmezden gelerek içerdeki iktidar mücadelesinin ahvalini doğru okumak ne mümkün!

Şimdilik görünen o ki “Küçük Adam” büyük adımlar atmaya başladı ve iktidar bloğunda gedikler açıyor. Öyle yumrukla, tekmeyle de durdurulacak gibi değil.

Not: Madame Mitterand’ın PKK hamisi olduğunu ileri sürerek yazıyı amacından saptırmak isteyen malumatfuruşlardan ricamdır; yorum yazarak zorlamayın, konuyla ilgisi yok.