GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
8 Nisan 2020 Çarşamba

Kelle Paça, 5Geyik, enformasyon, dezenformasyon

İletişim sosyolojisi açısından tam da laboratuvar günlerinden geçiyoruz. Özellikle bilgiyi kitaptan değil de internetten edinme ve bilgisayarda ya da telefonda gördüğüne hemen inanmaya alışmış cahil topluluklar bu açıdan iyi bir laboratuvar malzemesi… İnfodemi ile ilgili ilk yazımı 26 Mart’ta yazmışım, aradan geçen yaklaşık iki haftada her gün bir infodemi yazısı yazacak kadar malzeme yağıyor inanın.

Başlarda herkes birbirine sağlıkçı teyzenin kelle paça muhabbetlerini gönderiyordu, şimdi 5 G Geyikleri moda… Arada bir yığın saçma sapan kötü haberler. Virüsün nefes alıp vermeyle geçeceğini yazan hekim gördü bu gözler. Sonra “İnfodemi” deyince kızıyorlar…

Ne iyi oldu da WhatsApp mesaj iletimini sınırlandırdı diye düşünüyorum, bu sabah. WhatsApp, son dönemde yanlış bilgilerin daha hızlı yayılmasına yol açan mesajların iletilme sayılarında ciddi artış gözlemlediklerini açıkladı. Bu bir yandan iyi bir şeydir, öte yandan “Yoksa bu whatsappçılar her yazdığımızı okuyor mu?” diye paranoya yapmamıza yol açacak bir durumdur.

***

İşin ekonomik boyutunun varacağı nokta da başlı başına bir kötümser senaryo yazıcılığı. Türkiye’deki dizilerde böyle senaryo yazan zor bulunur… Ayrıca ekonomide yazılan kötü senaryolar da gerçek olabilir…

***

26 Mart’ta yazmıştım; WHO-DSÖ, Koronavirüsün pandemi halini almasının ardından yaptığı açıklamalarda literatüre yeni bir kavram kazandırmıştı: “infodemi”.  DSÖ, “Salgınla ilgili yapılan ve özellikle sosyal medyada dolaşıma sokulan bilgi kirliliğini ifade eden bir kavram olan infodemi uzmanlara göre en az virüs kadar etkili olmakta ve geniş kitleleri manipüle ederek sağlığımızı tehdit eden bir noktaya ulaşmaktadır” diyordu…

Bu salgının her şeyi değiştireceğine olan inancım tam, bunlardan biri de sosyal medyanın gücünü azaltacağı… Çünkü zaten aklı başında insanlar kriz ve seçim dönemlerinde sosyal medya platformlarının kitleleri yanlış yönlendirmesinin çoktandır farkında… Benim kişisel olarak söz konusu platformlara olan güvenim sıfır.

Sahtekar youtuberlara, sahtekar instagram-fenomenlerine, mesleklerini “inflensur” diye tanımlayan cahil kitlelere afyon satan benim için uyuşturucu tüccarından başka bir şey olmayanlara gün doğmuş durumda… Bunların çoğu şimdi tatil yörelerinde otel, pansiyon, restoranlara gidip, “abi seni sosyal medyada süsleyeyim” diye gezeceklerdi. Turizmde umut olmayınca salgına sarıldılar. Bu sahteler mucize ilaç olarak bazı reklam amaçlı ve gerçeği yansıtmayan işler de yapıyorlar… Ama pişkinler, hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar…

Mart’ın ikinci haftasında Facebook, Twitter ve YouTube gibi küresel internet platformları Corona ile mücadele noktasında DSÖ ile birlikte hareket edeceklerini açıklamış ve bu konudaki dezenformasyonun önüne geçmek için daha dikkatli olacaklarını beyan etmişlerdir ama sahtekarlar bunu dinler mi? Bu platformlar virüs ile ilgili asılsız içeriklerle mücadele için bütüncül bir strateji izleyeceklerini ve yerel sağlık otoritelerini dikkate alacaklarını söyleyerek desteklerini ortaya koymuşlardır ama gerçek içerikle gerçek olmayan içeriği anlayabilecek kadrolara sahip olduklarını düşünmek bence fazlasıyla iyimserlik olacaktır. O her gün TV’lerde kadın ve cinayet programlarında boy gösterenlerin üç kuruş reklam parası uğruna neler yaptıklarını da unutmayın.

***

Daha önce de yazmıştım, kahraman sağlık insanlarımızla gurur duyuyoruz ama öte yandan “fırsat bu fırsat” diyerek TV ekranlarında gördükleri tuza atlayan (bazılarının adının başında prof falan yazan) o kadar salatalık görüyoruz ki. Bu konuda benim tavrım net, Osman Müftüoğlu’nu görürsem açıyorum TV’nin sesini, bir de Prof. Ateş Kara konuşursa dinliyorum. Türk Tabipler Birliği’nin açıklamalarını da ciddiye alıyorum, dikkatle okuyorum. O kadar.  

Yurt dışından da nadiren de olsa kaliteli içerikler geliyor. Mesela, Claus Köhnlein diye bir doktorun Corona’nın baştan sona panik, PCR testlerinin en az yarısının hatalı, İtalya’daki ölüm oranlarının yüksekliğinin de panikten hastayı ilaca boğmaları yüzünden olduğuna dair bir konuşmasını dinledim. Köhnlein sadece Corona etrafında oluşturulan paniği eleştirmekle kalmıyor. Aynı zamanda bu testlerin yüzde 50 üzerinde bir hata oranına sahip olduğunu söylüyor. Margarita Bityutski de iyi bir gazetecidir. Dr. Köhnline ile sohbetinden edindiklerimiz önemli ama ya sonra… Ben de acayip ikna olmuş durumdaydım ama üzerine gelen bilgiler ile şimdi “acaba?” diyorum.

***

Çin, günlerce sokaklarda drone uçurdu, internet tabanlı, yapay zekalı hasta takip sistemi kurdu. Evet bu özgürlüklerin sınırlandırılmasıdır. Modern gözetim mekanizmalarının yaygınlaştırılması olarak yapılan yorumlara ben de katılıyorum. Orwell’dir.  Ama Çin’de bir başarı var ise bu mecburiyetten kaynaklanmıştır.

Bilişimin katılım ve demokrasinin güçlendireceği argümanından vaz geçmeye elbette niyetimiz yok. Virüs öncesinde de aşırı enformasyon bombardımanı içerisinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamak insanların cehaletiyle paraleldi ve kendilerini bağlardı. Ama şimdi durum farklıdır, ortada kitlesel ölüm tehdidi var ise dezenformasyonun, kelle paçanın, 5G geyiklerinin de önüne geçilmesi için formülleri demokratik kurallar içinde üretilmiş önlemler şarttır… Virüs sonrası öğreniyoruz ki Fransa ve Almanya olmak üzere bazı ülkeler sosyal medyaya ilişkin güvenlik gerekçesiyle çeşitli önlemler almışlar. Hatta yasalar çıkartarak infodemi sahiplerini cezalandırma hazırlığı içindeler…

Sağlık Bakanı Koca, son basın toplantısında “Hepimizin hayatını kolaylaştıracak yönlendirmelere ve kurallara ihtiyacımız var. Bu amaçla Toplum Bilimleri Kurulu adını verdiğimiz bir kurul oluşturduk” dedi.

Buna pek sevindim. Bu kuruldan ilk beklentim Infodemi ile mücadele olmalı… Dezenformasyonla mücadelenin virüs ile mücadelenin önemli bir parçası olduğuna inanıyorum.

Kuruldan başka beklentilerimiz de var onları da yazacağım.