GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
5 Ekim 2017 Perşembe

Kadının adı yok, çünkü yerde kanı var!

“…Ve bir gün Erhan bana demesin mi, (Ben artık bir kadınla birlikte olmak istiyorum…) Birden anlayamadım, beynim durdu sanki… İçimden (Ben kadın değil miyim?) diye geçirirken, anlayıverdim… Ben kadın değilim tabii, kızım ve insanlar pardon bayanlar ikiye ayrılırlar: Kadınlar ve kızlar… Genellikle evli olanlara kadın denir ama, evlenmeden kadınlığa ulaşanlar da çok iyi bilinir… Onlar aile içinde genç kızdır ama, kendi arkadaş çevrelerinde, (O kadındır biliyor musun?) diye dehşetle ve de tiksintiyle anılırlar… Bütün erkekler kadın diye bilinen o dişi genç kızın peşindedirler, onunla yatmaktır bütün amaçları ve sonra herkese anlatırlar… Genç kızlar ise… Onların sadece gençlikleri ve kızlıkları kalmıştır ellerinde… Bedenlerinin her tarafları ellense de, bedenlerinin her tarafına, bir erkek bedeninin her tarafı değse de, o genç kız, gerçekten genç ve kızdır… Ve kendilerini daha doğrusu bir tek o zar parçalarını, kocaları için ayırmışlardır, o kocanın hakkıdır, sevgiliye verilmez…”

Bu satırlar, Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” kitabından… Tam 30 yıl önce bugünlerde piyasaya çıkmıştı… Yıktı, geçti ortalığı… Satış rekorları kırdı… Her eğilimi bünyesinde barındıran Turgut Özal Hükümeti sekiz ay sonra kitabın satışını yasakladı; toplatıldı… Mahkeme kararı ile o kitap hürriyetine kavuştu… 192 sayfaydı topu topu ama bir devrim yaratmıştı… Kadın, “kadın olduğunun” farkına varmıştı…

***

O tarihte…

Kadın cinayeti yoktu…

Kadına şiddet yoktu…

Otobüslerde şortlu kadına kimse yumruk atmazdı…

Bilakis…

“Buyur bacım sen otur” diye yer verilirdi…

Belki, sadece…

Mahallenin dilberi, başka mahallenin oğlanı ile “aşna-fişne” durumlarına girerse, ip kopardı…

Ama böyle bir durumda bile sadece oğlanlar kavga ederdi…

Mahalle bakkalının köşesindeki “göz göze” kaçamaklar bile ayıp karşılanırdı…

***

Kızlar yazlık sinemaya gittiklerinde…

Oğlanlar hemen arka sandalyede yerlerini alır; çiğdem kabuklarını ön sıradaki kızlara atarlarlar, kızlar da kıkır kıkır gülüşürlerdi…

Maksat film seyretmek değildi…

Aşk dediğin biraz da böyle tomurcuklanıyordu…

***   

Karı-koca kavgaları bile “dünyanın en sessiz tartışması” sayılırdı o günlerde… Kavganın “saygılı”sı olur mu? Oluyordu işte… Mahalle sakinleri o kavgayı duymazlardı bile…

***

Aradan 30 yıl geçti…

Türkiye’de kadın adına “taşları yerinden oynatan” o kitap hala ilk günkü “tazeliği” ile okunuyor…

Dehşet veren bir farkla…

Türkiye bugün “kadın cinayetleri”ni konuşuyor…

Çocuk istismarını, kadın tecvüzlerini konuşuyor…

Tacizi konuşuyor…

Halk otobüsünde şortlu kıza yumruk atan adamı konuşuyor…

Apartman komşularının gözleri önünde karısını bıçakla delik deşik eden manyakları konuşuyor…

***

Kadın düşmanlığı “bayrak açmış” durumda…

Rakamlar kan donduruyor…

Sadece 2002 ila 2010 arasında kadın cinayetleri yüzde 1.400 artmış!

Dünyanın hangi ülkesinde böylesi “utandıran” bir istatistik var?

2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66…

2003’te 83, 2004'te 128, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de ise 806, 2009’da 953…

Ötesine gitmeyelim, fena acıtıyor… Çocuk istismarındaki rekorlarımız(!) ise mide bulandırıyor… Koruma isteyen kadın bile korunamıyor!

***

En son İzmir Dikili’de Işık adında bir kadın karakola gitti, “Kocam beni dövüyor” dedi… Kadını dinleyip evine gönderdiler… İki saat sonra kocası o kadını başına çekiçle vurarak öldürdü… Oysa o kocaya üç ay önce “uzaklaştırma” cezası verilmişti Devlet Baba… Bu “vahşet” değilse, biz hangi olaya “vahşet”  diyeceğiz?

***

Bunları şunun için yazdım…

Dün, “Medeni Kanun”un yürürlüğe girişinin 91’inci yıldönümüydü…

Daha o tarihlerde…

Bu kanun sayesinde…

Erkek egemen düzene son verme hamlesi devreye girmişti…

Devlet laikleşmiş, hukuk da akla ve bilime uygun hale getirilmişti…

O tarihe kadar erkeklerin gerisinde tutulan kadın, yasalarla korunmaya başlanmış; kadına boşanma hakkı tanınmıştı… Resmi nikah zorunlu hale getirilmiş, erkeğin birden çok kadınla evlilik yapabilmesinin önüne geçilmişti… Peki; 91 yıl sonra n’oldu? Sanki memlekette evlendirme memuru kalmamış gibi, imamların nikah kıymasına karar verildi…

***

Önce “Medeni Kanun”… Ardından rahmetli Duygu Asena gözünü açtı Türk Kadını’nın…

Şimdi o kadınların gözleri kapanıyor yeniden… Hem de hiç açılmaksızın!

Sonsöz: İki akıllı insan tekdüzeliğe kaçmadan, özgürlük içinde paylaşamazlar mı yaşamlarını (…)?