GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
12 Şubat 2019 Salı

İzmirlinin siyasal davranışları üzerine bir analiz

Siyasal yapılanmalarını demokratik sisteme göre inşa eden toplumlarda seçmen davranışlarının analiz edilmesi her seçim öncesinde sıklıkla yapılır. Her seçimin kendine göre ruhu var. Ve bizim memlekette de ne güzel ki seçmen davranışları katılıktan önemli ölçüde uzaklaşmış durumda… Örneğin 31 Mart’ta “geçişkenlikler” hangi boyutlarda olacak? İzmirliler nasıl davranacak? Bu soruları sosyal medya gruplarımızda zaten tartışıyoruz. Bir de buradan bakalım..

Başka sorularımız da var: Özellikle üç büyük kentteki seçmenlerin tercihlerini ekonomideki son durum etkileyecek mi?

Üç büyük kentin merkez ilçelerin her birinde farklı sosyo-kültürel grubu temsil eden seçmenlerin tavrını seçim öncesinde analiz etmek mümkün mü?

Bu seçimde  sandık başına gidenler belli bir partiye yakınlık ya da kendi ideolojik yönelimleri doğrultusunda mı oy verecekler; yoksa ekonomik yapıdaki işsizlik, enflasyon gibi toplumun maddi refahını doğrudan etkileyen nesnel olaylar da oy vermenin yönünü önemli ölçüde etkileyecek mi?

Seçmenler, klasik demokrasi teorisyenlerin öne sürdüğü gibi “faydacı düşünerek” rasyonel tercih mi yaparlar; yoksa siyasal kampanya faaliyetleri ve medyanın yönlendirmesine açık, kandırılmaya hazır bireyler olarak mı görülmelidirler?”

Sosyal bilimlerin hepsinde ama siyaset biliminde de insan faktörü belirleyici bir konum ve öneme sahip.

Seçmenler de politik alanın tüketicileri olarak düşünülebilir ancak bu tüketiciler normal piyasa yapısındaki davranışlarının aksine rasyonaliteden uzaklaşabilmekte, kullandığı oyla kendine maliyet yükleyen bir politik dengenin oluşmasına da neden olabiliyorlar. Son ABD seçim sonuçları örneğin böyle değerlendiriliyor.

Şu kesin… Fransa örneğinden hareketle yazıyorum: Bir ülkede seçmenlerin genel eğitim, kültür ve gelir düzeyi ile o ülkede yapılan siyasetin niteliği arasında paralellik vardır.

Normal olarak seçmenlerin en fazla yarar sağlayacaklarını umdukları siyasal partiye oy vermeleri beklenir ama 31 Mart’ta öyle mi olacaktır. Sanmıyorum.

Ve dönelim İzmir’e…

 “İzmirliler geçen yıllarda olduğu gibi ideolojik olarak mı belirleyecekledir kararlarını” sorusu en çok karşılaştığımız soru iletişim sosyolojisi gruplarında.

Cevabım şöyle oluyor: İzmir’de her zaman psikolojik eğilimler, adaya yakın hissetme, adayla özdeşleşme ve ona yakınlık duyma gibi eğilimler daha belirleyici oluyor.

Bir de birçok siyasisinin farkına varmadığı referans grupları var. Hemşeri derneklerini referans grubu sanmayın sakın bu arada.

Referans grupları, kişinin tutumlarını, fikirlerini, değer yargılarını ve davranışlarını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen insan toplulukları.

Sonuçta şunun altını çiziyorum dostlara… İzmir’de sandığa gidip oy kullanmak 15 dakikalık bir zaman ayırma süreci değildir. Her yaştan İzmirli siyasetle ilgilidir, oyunu kullanma ânı bu ilginin sonucudur. İzmirli kendini siyasal bakımdan etkin hissettikçe daha iyi hisseder… Bu durum onun siyasal hayata katıldığının göstergesidir.

Örneğin İzmirlinin seçilecek başkandan, başka yerlerde rastlanabilecek ekonomik ve sosyal yarar ve beklentisi yoktur. Aksine büyük sermaye gruplarının seçilecek başkandan beklentisi olmasını da içine sindirmez, sindiremez ve adayların bu gruplarla olan ilişkilerine dikkatlice bakar.

Anadolu’yu sıklıkla geziyorum, kaç seçimdir gözlemliyorum. Seçmenin gelir durumunun vasatı aşamadığı kentlerde maddi çıkar vaat eden seçim propagandası iyi iş görüyor. Bu durumdan ötürü seçmeni de suçlamıyorum, oyunu o yardımı alabilmek için fırsat olarak görüyor o coğrafyaların insanı.

Başka bir ülkede işsiz olan bir kişi seçim propagandalarında işsizliğe çözümü ön plana çıkaran ve bu konu üzerine vurguda bulunan bir partiyi seçmeye daha yakın olabilir bizde ise işsizliğinden ötürü alabileceği “avantajlar” daha belirleyici olmakta…

Bu konuları irdelemeye devam edeceğiz tabii ki…