GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
23 Ağustos 2017 Çarşamba

İstanbul’dan İzmir’e kaçmanın anlamı kalmadı artık

600’den fazla paylaşılan bir yazının ardından bu yazı şart oldu… Bizim bu portaldaki yazılarımız sosyal medyada genellikle 100 ile 200’ün arasında paylaşılıyor. Portalin yönetimi iyi bir uygulama yapıyor, yazının sosyal medyada kaç defa paylaşıldığını yan taraftaki küçük kutuda gösteriyor. Son yazdığımız İzmir’e yerleşmek isteyenler emin misiniz? Kararlı mısınız?  yazımız ise 650’ye yakın kişi tarafından paylaşıldı.

Gelen kutlama telefonlarını saymıyorum. Genel olarak kabul gördü yazımız. Emlakçılar ve müteahhitler dışında kızdırdığımız kimse yok galiba. Eleştiri de aldık, facebook ve instagram üzerinden isimleriyle kritik edenlere cevap yetiştirdik bütün hafta sonu… Kritikçilerden birkaçının tartışmayı Karşıyaka Stadına getirmeyi başarması da ayrı bir yetenek doğrusu… Kutlamak gerek.

Şimdi meseleyi sadece vekillerin Fuar’ın açılış törenini terk etmesi üzerine alıp yorumlayanlara ve de ne dediğimi anlatamadığımı düşündüklerim için bir kez daha açık seçik anlatacağım. Orada yaşanan protestoyu koltuk sevdası sananlara, ne olduğunu anlamayanlara ayrıca puan vermek gerek. İsimsiz yorum gönderen salatalıklara elbette karşılık verecek halim yok.

NEDEN KAÇIYORLAR?

İzmir’e gelenlerin büyük çoğunluğu “İstanbul’dan kaçıyor” neden acaba?

Çünkü İstanbul, “Çılgın projelerin boy gösterdiği, mimari ve kent anlamında çıldırmış bir şehre” dönüştü de ondan.  Ama İzmir için de “çılgın” projeler yapıldığını görüyoruz.  İstanbul eskiden güzeldi, şimdi gelişigüzel oldu ve insanlar artık bu dünya incisine sadece turist olarak gitmek istiyorlar... İzmir’de yaşamak İstanbul’da turist olmak istiyorlar. Ama doğru mu ediyorlar.

İstanbul bir azman şehir oldu. İşte demek istediğim bu : İzmir kendi çapında azmanlaşmasın diyoruz. İstanbul’a “Megapol” deniliyor, çok gülüyorum. Yeşili yok edilmiş, depremde toplanacak yeri kalmamış, yoğun yüksek yapılaşmaya açılmış, yapılaşması bilimsel bir plan disiplini içinde olmamış, gelişigüzel büyümüş bir kente Yunanca “Megalopolis” in kısaltılmışı Megapol demek laf mı? Aslında inşaatçı tayfasının hedeflerine ulaşması durumunda İzmir için de geçerli olacak bu sözler…

Bayraklı’daki bütün gökdelenlerde oturulmaya başladığında şimdi Osman Kibar kavşağıdan itibaren sıkışan Bornova trafiği herhalde Sabuncubeli’nden itibaren tıkanacak. 22 Ağustos Salı akşamı Forum Bornova’dan Cumhuriyet Meydanı’na tam 1 saat 10 dakikada gidebildim taksiyle… Nasıl Gebze İstanbul ise Manisa da Turgutlu da İzmir olacak bu gidişle…

İnsanlar İstanbul’dan neden kaçıyor?  Çünkü İstanbul, dünyanın en çarpık şehri… Gelişmemiş bir toplumun ifadesi olan bir gelişme yaşanıyor İstanbul’da. İzmir böyle olmasın diyoruz. İstanbul’da kentleşme oldu ama kentlileşme olamadı. Nüfus patlaması plansız, yağ lekesi halinde büyümeyi getirdi ki bu da İstanbul’un sonunu getirdi.  Cânım İzmir kendini bu yağ lekesinden korusun istiyoruz. Ancak görünen o ki koruyamayacak…

Paris’in nüfusu 12 milyon.. Bundan 80 sene önce sadece 10 milyondu. İzmir ben çocukken 200 bin kişilik bir şehirdi, şimdi 4 milyon... Böyle bir büyüme karşısında yapacak bir şey yok. Yöneticilik de zor kabul ediyorum. Ama bu durum nasıl engellenecek?

İstanbul’da halkın yararlanabildiği yeşil alan kişi başına 2 metre kare, dünya standartlarına göre bu, 10 metre kare. İstanbul’da park ve bahçeler kentsel alanın yüzde bir buçuğu… Paris’te yüzde 9.4, New York’ta yüzde 14. İstanbul tam bir yeşil fakiri. Kuzeyde, ekolojik bir kuşağı vardı köprüydü, yoldu, havaalanı derken bitti… İzmir’in çevresindeki ormanlar da yanıyor, yakılıyor… İzmir’in çevresindeki ekolojik kuşağı da kaybediyoruz.

Özetle: İzmir’e göz diken müteahhitler ve geçen yazıdan sonra bana en çok küfreden emlakçı tayfası –her kimlerse – bu kenti İstanbul’a çevirmek istiyorlar. Biz istemiyoruz, İzmir’e göç etmeyi planlayanlar bunu düşünüyorlar mı? Öngörüyorlar mı? Bilsinler istiyoruz…

İŞİN EKONOMİSİ

İşin bir de ekonomik boyutu var. İsteyen Mahfi Eğilmez Hocamın ekonomist penceresinden durumu nasıl anlattığını okuyabilir…

Ben tek tek ve basitçe yeniden anlatayım: ABD 2008’de krize girdi. Bol miktarda kredi dağıttı, herkes ev aldı sonra ödeyemez hale geldiler. 63 banka iflas etti. Dünya krizi çıktı. Türkiye çok şükür teğet geçerek atlattı.

2017 ilk çeyreğindeki büyüme bütçede ciddi bir bozulmayla, kredilerin artışıyla (kredi mevduat oranındaki artış) ve enflasyonda yükselişle sağlanabilmiş, bunun sonucu olarak faiz yükselmiş ve kur da artmış. Yüzde 5 oranındaki büyümeye karşılık işsizlik oranında geçen yıla göre artış olması bize büyümenin yatırımları artırıcı ve dolayısıyla istihdam yaratıcı bir büyüme olmadığını gösteriyor.

İşin bir de benim en yakınlarıma bile anlatamadığım “yatırım” boyutu var…

Mahfi Eğilmez’in geçen Mayıs’ta yayımladığı verilere göre konut fiyatlarında yaşanan artışların kiralara benzer biçimde yansımadığını gösteriyor. Bu durumda Kira / Satış Fiyatı ilişkisi giderek birbirinden uzaklaşan bir ilişki halini alıyor.

Eskiden 20 – 25 yıllık kira getirisi konutun satış fiyatına eşitken bu oran 30 – 35 yıla doğru gidiyor. Zaten emlakte balon var mı yok mu tartışmasının temeli de bu orana dayanıyor. Bu durumda ya konut satış fiyatları yanlış ya da kiralar. Konutun satış fiyatıyla getireceği kira geliri arasındaki fark ne kadar açıksa balonun varlığı da o kadar gerçek demektir. 

Allah korusun; bu rakamlara bakarak Türkiye’de çıkabilecek bir emlak balonunun zararlarını düşünemiyorum bile…

Yatırım için İzmir’den ev almak da akıllıca değil yani…

Türkiye için “şu an emlak depresyonunda” diyorlar. TOKİ’nin yaptığı yüksek binalarda bir, bir buçuk milyon boş daire var deniyor. Kabul ediyorum, şu anda ekonomi inşaatla dönüyor. Üretilen en başarılı ürün inşaat ama sürdürülebilir değil.…

Yine sorayım:

Bu verilere bakarak İzmir’de yatırım yapmaya, inşaatları büyütmeye kararlı mısınız ey İstanbullular, Ankaralılar…

NOT: İstanbullular neden İzmir’e gelmemeli sorusuna karşılık aramaya devam edeceğiz…