GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
28 Mayıs 2019 Salı

İnsanlığın en eski hasretlerinden biri… Adalet

Adalet üzerine düşünmeye başladığımda ne çok soru ile karşı karşıya kaldım. Adalet, doğuştan beri var-olagelmektedir midir, yoksa zaman içerisinde edinilmekte veya geliştirilmekte midir? Adalet dağıtılmakta mıdır ya da elde etmek için mücadele mi edilmelidir?Adalet mekanizması gelişmiş bir ülkede doğan insan ile bu erdemden yoksun, adalet dağıtıcılarının elinde kılıçla yada başka bir silahla gezdiği bir ülkede doğan insanın adalet anlayışı nasıl gelişecektir; yoksa bu bir kader midir?

İlahi bir adalet var mıdır? Kesinlikle vardır. Karma.

İnsanoğluyaşam serüveninin ilk dönemlerinden itibaren önce kendisini, sonra doğayı, çevresini tanımaya, anlamaya ve yorumlamaya, doğal düzen ve dengeyi, ahengi kavramaya çalışmış…

Anadolu ve Yunan mitolojisinde Themis, adalet ve düzen tanrıçasıdır. İlahi adaletin temsilcisidir. Kendisi öfkeli veya cezalandırıcı değildir. Ona yeteri kadar saygı gösterilmediğinde veya adaletsizlik yapıldığında, o sessiz kalır ve onun yerineNemesis gerekli karşılığı, cezayı verir. Bizim hukuk sisteminin de sembolüdür Themis; gözleri bağlı, bir elinde dengede duran terazi, diğer elinde ucu yere çevrilmiş kılıç; adaletin öz tarifidir sanki. 

Marduk, Mezopotamya’daki geç dönem tanrılarından birinin adıdır. Lakabı “Büyük Efendi, dünyanın ve cennetin efendisi”dir . Gücünün, her zaman fakir insanlara yardım etme ve kötüleri cezalandırmada kullandığı bilgeliğinde saklı olduğuna inanılır.

Şamaş veya Sama, Asur ve Babil'de tapınılan Güneş-tanrının ismidir.

Roma mitolojisinde Justitia, adalet tanrıçasıdır. Daha çok ahlaki değerlerle güçlendirilmiş bir adalet anlayışını betimlemektedir.Ma'at, Mısır’daki doğruluk ve adalet tanrıçasıdır.

Bakıldığında tanrı ve tanrıça isimlerinin adaletin yanında doğruluk, düzen, güneş/veya ışık gibi sıfatları taşıdığını görebiliyoruz.

***

“Adil”, “hak”, “doğruluk”, “vicdan” gibi kavramların da “adalet” kavramı ile yakın ilişkide olduğu hemen görülür. Adalet kavramı farklı dönemlerdeekonomi- politik-sosyal yaşam şartlarına uygun olarak, farklı anlamlar kazanmış ve her dönemin hukukla uğraşanları “adalet” kavramını kendi dönemlerine göre yorumlamışlar ve tanımlamaya çalışmışlardır.

Aristoteles, adalet kavramının birden fazla anlamından bahseder ve adalet kavramını adaletsizlik kavramıylabirlikte tanımlamanın daha doğru olduğunu söyler. “Yasalara uymamak, onu kendi çıkarlarına göre kullanmak ve dolaysıyla bu şekilde bir eşitsizlik yaratmak adaletsizlik, yasalara uygun davranmak ve eşitliği bozmamak ise adalettir.”

Aristoteles’e göre adalet anlayışı iki temel bakış açısına sahiptir: Bunlardan biri niceliksel anlamda bireysel ya da özel eşitlik anlayışı, diğeri kamusal ve hukuksal eşitlik anlayışıdır.

Aristoteles adaletli olmayı erdemli olmak olarak da tanımlar. İlk defa adaleti ideal olandansomut hayata uygulanabilir kılar ve adaletin temelini eşitliğe dayandırır. Herkese eşit davranma, yasalara uyma bu erdemin içerdiği davranışladır. Üç çeşit adalet anlayışından söz eder: Dağıtıcı adalet, denkleştirici adalet ve hakkaniyet.

Platon ise kendisi tarafından ortaya atılan devlet modelinin mükemmel olduğu inancındadır ve bu devletin en önemli özellikleri bilgelik, cesaret, ölçülülük ve adalettir. (bilge, yiğit, ölçülü ve doğru).  İlk üç kavram kendi devletinde tam olarak görüldüğü varsaydığında, eksik olan adalet kavramını da onlara eklemlemek gerekmektedir, ona göre.

Platon, hocası Sokrates ile diyaloglarının birinde hocasına “Adaletin temelini ne oluşturur?” diye sorar. Sokrates’in bu soruya cevabı, “adaletin bizzat devletin kuruluşunda açığa çıkmış olacağıdır”. Yani her bireyin kendi yapmakta olduğu bildiği işi yapması ve her şeye karışmaması adaletin temeli olarak tanımlanmaktadır. Platon buradan genel bir adalet tanımına ulaşır veona göre de adalet; “herkesin kendi üzerine düşeni yapması ve kendi payına sahip olması” şeklinde tariflenmiş olur.

***

1789 Büyük Fransız Devrimi ile başlayan Aydınlanma Hareketi insanın temel özelliğini, yalnızca düşünmeyi sağlamakla kalmayıp onu doğru davranmaya da götüren akıl sahibi bir varlık olmasında görmektedir.

İnsan doğasını doğuştan iyi sayan ve hukuk önünde herkesi eşit gören aydınlanmacı düşünürlere göre, inanç, ancak aklın eleştiri süzgecinden geçirildikten sonra benimsenebilir.

Ayrıca eleştirel düşünceye sahip aydınlanmacı düşünürler, yerel önyargıları ya da görenekleri de bir kenara koyarak, dayanaklarını akılda bulan evrensel değerleri ön plana çıkardılar.

Düşüncelerin aydınlanması bilimdeki kanıtlamalarla beslense de, bu dönemin bir düşünce savaşı halinde geçtiği söylenmektedir.

***

“Adalet”in insanlar ve tabii ki toplumlar içinde ve arasında hakkıyla kullanılması ve dağıtılabilmesinin, düşünce özgürlüğüne sahip toplumlarda gerçekleşebileceğine inanmak şart.

Düşünce, söz ve hayatımızın her alanında adalet hepimize yol göstersin…