GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fatih YAPAR
YAZARLAR
8 Ekim 2020 Perşembe

İnce belli bardak!

2011 yılının ilk zamanları soğuk kış günlerinden biriydi. CHP Genel Merkezi İzmir İl Başkanlığı’na Tacettin Bayır’ı atamıştı. Dönemin il başkanı şimdi Parti Meclis Üyesi olan Rıfat Nalbantoğlu’ndan boşalan koltuğu devralmıştı.  Sonrasında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve dönemin en etkili ismi Alaattin Yüksel ile birçok alanda gerilim yaşasa da parti içinde başka bir etkili isim olan Milletvekili Mehmet Ali Susam’ı da tatmin edememişti. Bayır’ın “ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilen” durumu uzun süre devam etti.  Zaten Bayır yaşadıklarını milletvekili sıfatıyla, “Benim En Güzel Hikayem-Hayatım” isimli kitapta topladı.

Dönelim hikayenin özüne!

Bayır, genel merkezden aldığı yetki ve güç ile İzmir’e geldiğinde şöyle dedi: “Artık İzmir’de atları arabaların önüne koyacağız…”

Çok derin anlamları olan bu cümlenin tarifi şuydu: “Belediye başkanları parti örgütüne müdahale ediyor. Partide başkanlar dahil yöneticilerin tamamına yakını belediyelerde çalışıyor. Belediyelerin ekonomik ve mali gücü örgütü dizayn ediyor. Buna son vereceğiz. Parti yetkilileri, belediyelerden önde olacak”

Aradan tam sekiz yıl geçti tartışmanın odağındaki karakterler değişti ama yöntem, şekil değişmedi. Bugün bile parti aynı konuları konuşuyor, üzerinde kafa patlatıyor.  Geçtiğimiz hafta sonu Örgütten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun ve Genel Sekreter Selin Sayek Böke’nin yönetiminde bir “çalıştay” gerçekleşti. Çalıştayın birçok konusu vardı ama en önemlisi “parti örgütü mü önde olur, belediye başkanı mı?” sorusuydu.  Yerel yönetimlerin patronu Torun bu konuda, “Herkesin yeri ayrı. Kimse kimsenin işine karışamaz, müdahale edemez” dedi.  Zaten Salıcı da, “Partiyi-belediyeyi eleştiren, görevlerde bulunsa bile görevinden alınacak, üye ise ihraç edilecek” uyarısında bulunmuştu.

Bir dizi mesajın, önemli uyarıların yapıldığı çalıştayın son günü gerçekleşen “ince ayar” zirvesinde parti tarihine geçen, bundan sonra da konuşulacak bir söz vardı. O da: ince belli bardak! Salıcı, parti kongrelerinde ve kurultaylarda aday olan fakat delegenin iradesi nedeniyle listelerde çizilen isimlerin partiye, örgüte küsmesi, darılması gibi konular için kullandı bu cümleyi. Ve,“arkadaşlar ne kadar ince belli bardaklarmış da kırılıyorlarmış” dedi.

Peki sonrasında ne oldu?

Üç gün sonra üzerinde ciddi bir hazırlığın yapılmış olduğu kesin olan CHP Genel Başkan Başdanışmanı İzmir Milletvekili Tuncay Özkan’ın zehir zemberek mektubu kamuoyunun gündemine düştü. Özkan, Salıcı’nın işaret ettiği “ince belli bardaklar” dizisinde mi kendini gördü bilinmez ama mektubun içeriğinde inanılmaz mesajlar vardı. Özkan, kurultayda uğradığı çizik operasyonu sonrasında hakkında açıklama yapan başta CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu olmak üzere birçok kişiyi isim vermeden hedef almıştı.

“İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini ayırt edemeyen insanların kaderlerine ya da başka insanların kaderlerine hükmetmesi hali zulümdür. Zulme sessiz kalmak, zalimi onaylamak olur. Onaylamayacağım” diyerek operasyona katılanların yaptıklarına işaret etti.

“Kendi ikbal ve ihtiraslarının kurbanı olanların; değerli olan her şeyi değersiz kılan mücadelelerinin yanıltıcı sarhoşluğu geçtiğinde, yarattıkları tahribatı hep beraber göreceğiz” sözleriyle de gelecek günleri…

“Başkasına yaşam hakkı tanımayan kibirli, entrikacı korkaklık, devrimci tutumun düşmanıdır. Partim bu düşmanlığı kapısına dahi yaklaştırmamalıdır”

“Kurultay’dan önce Melih Gökçek başta olmak üzere AKP çevreleri benim bir kısım delege tarafından üstümün çizileceği iddiasında bulundular. Ardından üstüm çizilince de sevinç gösterileri yaptılar. Kahkahalarını bana ulaştırdılar”

Ve daha birçok açık-kapalı mesaj yağmuru!

Aslında yerel seçimde aday belirleme sürecinde masadan istediğini alan Tuncay Özkan, “Hayatımın her saniyesinin bedelini ödedim. Ergenekon’dan tam altı yıl hapis yattım. İki kez ağırlaştırılmış hapis ve yüz yılı aşkın ağır hapis cezası verdiler. Mücadeleye devam ettim. 16 kez MASAK soruşturması geçirdim. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir milletvekiline, bana ABD vize vermedi. Tam iki yıl mücadele ettim ve aldım.Cezaevinden sonra sağlık sorunları yaşadım doktor kardeşlerim ölmeme izin vermedi. Minnettarım. Mücadeleden vazgeçmedim” diyerek anlattığı geçmişteki yaşadıklarının karşılığını partiden almamış mıydı?

Cezaevinden çıktıktan sonra Kemal Kılıçdaroğlu tarafından önce PM’ye sonra meclise sokulmamış mıydı? Üstüne genel başkan yardımcısı olmadı mı?

Özkan’ın kimileri tarafından medya yapılanmasının finans kaynağı olarak gösterilen “belediyelere asansör sözleşmesi” gönderme işi de çok tartışıldı. Söz konusu mektupta Özkan bu konuyla ilgili kullandığı , “Şahsi çıkar ve ikbal peşinde koşmadım. Küçük hesapların, aç gözlü, komisyoncu siyasetin ve siyasetçilerin hep karşısında durdum. Şirketim, ticari faaliyetim, iş takibim, komisyonculuğum yoktur. Partim görev vermedikçe, Genel Başkan’ım istemedikçe kimseyle parti çıkarları dışında asla bir görüşmede bulunmam. Hiçbir kuruma gitmem” cümleler tartışmalı asansör ziyaretlerine yorumlandı.

Mektup dikkatlice okunduğunda “ince belli bardak” söyleminin sahibi Salıcı başta olmak üzere birçok kişiye dolu mesaj var.

Kendisi için, “Ben bir mücadele adamıyım. Beni yeni tanımıyorsunuz” diyen, “Hiçbir zaman sizi ve kendimi utandırmadım. Utandırmam” ifadelerini kullanan,  “CHP’nin eksiklerini gidermeye adadım kendimi. Aşk ile yaptım bu işi. Aşk, eksik gidermek değil midir?Çok ağır suçlamalarda bile partimi tartıştırmamak için sustum. Sizlerle daha sıkı ve açıklayıcı bir iletişim kuracağım. Bu dünyada insan için keramet düştüğü yerden kalkıp yaşamı yakalamaktır. Onu yapacağım” diyen Özkan’ın yaşadığı süreçten çok büyük dersler çıkartacağı da kesin gibi görünüyor.

“Beni gönlünüzden, listelerden silmek için her yolu deneyebilirler. Yanıltabilirler, entrika içine girebilirler, hainin iğfasına uyan arkadaşlar da olabilir. Olsun… ama benim yoldaşlarıma ve halkıma inancım tamdır. Her şeyi düzelteceğimize inancım tamdır. Bundan sonra sizleri daha çok bilgilendireceğim. Gerekirse kapı kapı gezeceğim. Sonrasında takdir sizindir. Onu da tıpkı bugün yaptığım gibi kabul edip başımın üstünde taşıyacağım. Çünkü ben Türkiye’ye adanan ömrümü, “kırık bir aşk hikayesi” olarak bitirmeyeceğim” diyerek mektubu noktalayan Özkan’ın yapması gereken çok şey var.

Hiçbir şey bir anda olmuyor!

Yaşanan ne olursa olsun, başa gelen neyse çekiliyor.

Özkan da adı gibi biliyor ki bugün yaşadıkları dün yaptıklarının bedelidir.