GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Martı CANITIN
YAZARLAR
26 Mart 2013 Salı

Hidayete bir iki…

O günler…
 
Türkiye’nin akil adamlar aradığı günlerdi.
 
Akıl almaz günlerdi.
 
Herkesin adam edildiği, mum edildiği, sus pus edildiği günlerdi.
 
Kapalı, kasvetli, renksiz, sevimsiz günlerdi.
 
Kürsülerden, “Bunlaaarrr...” diye köpürülen, ayrıştırılan, dayak atılası, ele geçirilesi günlerdi.
 
İzmir’in neşesine, güneşine, güvenine, aylaklığına, bağlılığına gıcık olunduğu günlerdi.
 
İzmir neşeliydi çünkü kendini seviyordu.
 
Güneşliydi çünkü aşıktı.
 
Akdeniz aylaklığıyla nefes alıyordu.
 
Kasvetliler takımının hayatta sahip olamadığı, yaşayamadığı, öpemediği, gözünün içine bakıp
gülemediği, elini tutamadığı kızlara, erkeklere inat gönlü hür, vicdanı hür insanlar vardı İzmir’de.
 
Köşesizdi İzmir.
 
Kapalı kutu, kapalı hava, kapalı kafa, kapalı din yoktu.
 
Lokmalar bile sokakta dökülür, sokakta yenir, sokakta dua edilirdi.
 
İzmir’de yaşam sevinci, gönülden gelen inanç vardı.
 
Ama o günler, İzmirliler’in maneviyatının utanmazca sorgulandığı günlerdi.
 
“Farklısınız, farkınızı giderelim” diye saçmalanan, hop hop hop manevi hayatı ayağa kaldıralım günleriydi.
 
Dindarlığı öğretelim; Bunlar bilmez biz biliriz; Bizim dediğimiz gibi yaşayacaksınız, Hidayete bir iki günleriydi.
 
Aklı evvel bir Diyanet İşleri Başkanı vardı o günlerde…
 
Mehmet Görmez idi adı.
 
İsmiyle müsemma görmüyordu.
 
Kördü.
 
Körleştikçe yukarıdan bakmaya, oradan seslenmeye çalışıyordu.
 
İzmirliler’i imana davet ediyordu.
 
Kalp kırıyordu, incitiyordu.
 
Kibir dilini yakalamıştı.
 
Gönül derken, irfan derken, maneviyat derken dili kaymıştı.
 
Sürç-ü lisan etmişti.
 
Görmez, göremiyordu.
 
Çok eskidendi.

Ah ne günlerdi, ne kara günlerdi o günler…