GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
17 Şubat 2021 Çarşamba

Gönlünüzün muradını keşfedin

Hayatla ilgili belki de en önemli sırrı vermişti bize:

“İnsanın gönlünün muradını keşfetmesi...”

Hedef tahtasında,insanın varlığını anlamlandırması vardı.

İçimize bakmamıza, kendimizden daha iyi bir insan inşa etmemize yardım etti.

Psikoloji ve iletişim üzerine kitapları, sohbetleriyle istisnasız hepimizin kalbine dokunduğuna inanıyorum.

Psikolog – yazar Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu toprağa tohum serpen bir bilge gibiydi.

Bilgi ve tecrübesini cömertçe paylaştı hepimizle.

İç yolculuklarını, kendi yaralarınıderin bir samimiyetle anlattı...

Yaraların “iyileşebilir” olduğunu gösterdi.

Dün ani vefat haberiyle sarsıldık, çok üzüldük.

Herkese dokunan, iz bırakan Doğan Cüceloğlu hakkında sayısız anlamlı mesaj yayınlandı.

Toplumun her kesiminden vefa, sevgi, hayranlık, dostluk, içtenlik dolu anılar, duygu dolu yorumlar yükseldi gökyüzüne.

Cüceloğlu hakkında söylenen şu sözlerden çok etkilendim...

Kişisel gelişim uzmanı Mümin Sekman bloğunda şöyle yazmış:

“Doğan Hoca ruhunu zihnine ezdirmeyen bir insandı. Çoğu akademisyene bakın kafalarının içi zihinle kaplıdır ama ruhları adeta uçmuştur. Doğan hocaya baktığınızda tüm ünvanların ötesinde bir ruh görüyordunuz. Bir gün kendisine ‘Siz aile içi iletişimde bir kırılma noktası oldunuz, dövmek ve bağırmak yerine konuşmayı öğrettiniz milyonlara. O kadar çok çocuk sizin sayenizde dayak yemeden büyüdü ki’ dedim. Birden gözleri doldu, yutkundu... ‘Bunu yapabildiysem yaşadığıma değmiştir’ dedi.

Yaşadığınıza değdi kesinlikle sevgili Doğan hocamız.

Milyonlara şifa oldunuz, sert köşelerimizi törpülemeyi öğrettiniz.

Yaraları sevgiyle iyileştiren bir öğretmen gibiydiniz.

Kitaplarınızın soluksuz takipçisi bir genç iken....

Yıllar sonra sizinle röportaj yaparken nasıl keyif almıştım.

İzmir Gümüldür’de yazlık komşusu olmamızın şansıyla da çok keyifli bir salıncak sohbetiydi.

Güleryüzlü bir samimiyetle anlatmıştınız.

Gün batarken kumsalda fotoğraflarınızı çekmiştim.

300 binlere varan okunurlukla bugüne dek en çok ilgi gören yazım olmuştu.

Sevgili Doğan Hocam siz, bizi bize anlatan şefkatli bir modern zaman dervişiydiniz.

“Anlamanın olduğu yerde öfke, öfkenin olduğu yerde anlama olmaz” sözünüz hep kulağımda.

“Hayat şimdi burada yaşanır… Olabileceğin en iyi insan olmaya çalış” demiştiniz.

Kendi adıma bu gayret içindeyim sevgili Doğan hocam...

Son kitabınız Var Mısın’ı okurken sesiniz de, sözünüz de hep kulağımda...

Hayat yolculuğunda gönül muradını keşif çağrınızı hatırlayıp...

Dört yıl önceki o lezzetli sohbetimizden bir bölüm ile veda etmek istiyorum size, nurlar içinde uyuyun.

-İnsanı anlamak.... Uzun bir yolculuk değil mi?

Benim asıl ilgi alanım insan ve insan ilişkileri. İnsan ilişkileri konusunu derinlemesine, bütün parametreleriyle incelemeye çalışıyorum. Toplum hayatına ilişkin bir açıklama sistemi oluşturdum kendime göre. İnsan, aile hayatı, çocuk yetiştirme, öğretmen - öğrenci ilişkisi ve bir de gençlerin kendi yaşamlarındaki etki alanlarını, sınır ve sorumluluklarını farkına varması gibi konuları tanımlamaya, etkin olmaya çalışıyorum. Onun için bütün bu olan bitenlerin hepsini o çerçeve içerisinde yorumlamaya ve paylaşmaya çalışıyorum. Ama eleştiri aldığım da oluyor.

-Daha keskin bir tavır mı bekleniyor?

Evet daha keskin, daha faal bir politik tavır bekleniyor. Ben bu konuda kendi yanıtlarımı çok açık seçik biliyorum. Benim farkına vardığım şey şu: Hayat, şimdi burada yaşanır, bu bir gerçek. Eğer şimdi burada kalbim durursa ben beş dakika sonra yokum. Şu anda bir deprem olsa bütün önceliklerimiz değişir. Şimdi burada geçmiş var, şimdi var ve bir de potansiyel olarak gelecek var. Burada en önemli iki soru şunlar: Şimdi burada benim etki alanım nedir? Ve ikincisi de önceliklerim neler? Anne baba için öncelikler farklıdır, iş hayatında öncelikler farklıdır…

GÖNLÜNÜN MURADINI KEŞFETMEK

-Önceliklerimizi belirleyen nedir?

İşte en önemli sorulardan biri de bu. Önceliklerim ne olmalı, önceliklerimin farkında mıyım sorusunu sorabilmek olgun yetişkin insanın önemli bir vasfıdır. Biz geçmişimizin kalıplarıyla algılarız. Şimdi buradayı algılarken, şimdi buraya neler getirdiğimizin farkında mıyız? İşte kültür robotu olan kişi neler getirdiğinin farkında değil. Kendisi karar veriyormuş gibi algılıyor ama aslında onu programlayan geçmişi karar veriyor. Eğer kişi şahsiyet olmuşsa…

-Şahsiyet olmaktan kastınız nedir?

Şahsiyet olmak şu: benim geçmişteki programlanmam değil benim değerlerim karar verir demektir. Benim değerlerimin karar vermesi için benim şimdi gelecekle ilgili bir sorumluluk almam gerekir. Gönlümün muradını keşfettim mi? Ben nasıl bir dünya istiyorum? Bu çok önemli.

-Gönlünün muradını keşfetmek...  Yalın bir insan olmak gibi mi?

Kesinlikle… Kültür robotluğunun ötesine geçmiş olmak lazım. Savaşçı adlı kitabımda da bunu anlatıyorum zaten. Niyetinizin saflığını yakalamaktan kastım budur. Ben ne istiyorum, niçin onu istiyorum? Kendim için mi yoksa “bizim” için mi istiyorum? Bütün bunların farkına varıp muhasebesini yapmış oluyorsun. Ne oldu? Ben kimim sorusunu sormaya başladın.

Kültür robotu olmaktan çıkıyorum, seçimlerimin farkındayım. Değerlerimin ve yaratmak istediğim geleceğin farkındayım. Şimdi önceliklerimi seçeceğim. Etki alanımı ve önceliklerimi belirliyorum. Bu yolculukta en sevdiğim cümledir, “Niyetimin saflığını kazandım. Elimden gelen gayreti gösterdim. Kısmet ne ise kabul ettim.” Bak, kişinin kendisiyle ne kadar barışık bir söz bu. Böylelikle yaşamın dinamikleriyle dans etmeye de hazır hale geldin.

-20 kitap, 2 milyonu aşan satış... Buna rağmen siz de bir anlaşılmamışlık ve tatlı bir serzeniş seziyorum.

Hayal kırıklığı diyelim. Hayal kırıklığım var biraz. Fakat ben şunu öğreniyorum, kendim için incinmişlik… Gerçek ne ise o gerçek içinde çalıştığımı bilip, ona göre dans etmeliyim. Savaşçı kitabını yazmış bir kişi olarak, bu gerçeğin içerisinde dans ettiğimin farkında olarak devam etmem lazım. Şunu anlıyorum, kitaplarımı okuyanların hepsinin beni doğru anladığını varsaymam doğru değil. Herkes kendine özgü beklentileri içerisinde ne kadar hazırlığı varsa o kadar anlayabiliyor. Bazen benim söylediğimin tamamen dışında, bambaşka şeyler anlayabiliyorlar. Hayretler içerisinde kalıyorum. Bakakalıyorum… Bunu mu anladın yahu? Nasıl olabilir. İçimden de teşekkür ediyorum, “Doğan diyorum daha dikkatli yaz, dikkatli örnekler ver” (gülüyor). O bakımdan facebook bana çok yardımcı oluyor. Hayal edemeyeceğim yorumlar geliyor.

-Biz neden böyleyiz diye sorayım o halde?

Neden böyleyiz? Güzel bir soru… Paranoyak. İçimizdeki Çocuk’tan yola çıkarak Mış Gibi Yetişkinler’de bunu yazdım, yetişkin gibi görüyorsun adamı ama yetişkin değil. Etrafına baktığın zaman bu adamın başka türlü olmasını da bekleyemezsin. Şöyle bir ilke takip ediyorum, “Anlamanın olduğu yerde öfke, öfkenin olduğu yerde anlama gelişmez”. Mümkün değil. Ben öfkelendiğim zaman diyorum ki, “Doğan bilim adamı olarak anlaman gereken bir şeyi göremiyorsun. Haydi bir fırsat çıktı, takip et”. Takip ettiğim zaman da mutlaka öğreneceğim bir şey çıkıyor. Korku kültürünün doğal işleyiş tarzı. Korku Kültürü diye bir kitap yazdım. En az okunan kitabım (gülüyor).

-Korku kültüründe hangi değerlere öncelik veriliyor?

Korku kültüründe bir tek temel değer var, o da güç. Güçlü, korkutan kişi olmak. Ama sevgi, güven, şükür kültürüne doğru gittiğinde iki temel değer var. Hakkaniyet ve hakikat. Hakikat, bir değer olmadan bilim gelişebilir mi, sanat, felsefe gelişebilir mi?Bir psikolog olarak sana insanla ilgili bir gerçeği söylüyorum. Dört grup insan ihtiyacı var. Bir yeme içme barınma gibi yaşamın gereksinimlerinin karşılanması. Ben buna ekonomi diyorum. İki, çocuğun doğuştan getirdiği bir gereksinimi var, akıl. Soran, merak eden, öğrenen akıl gereksinmesi. Üç, gönül gereksinmesi. Paran olur, bilgin olur ama senin özlediğin, seni özleyen biri yoksa hayatın bomboştur. Birçok insan da bundan intihar eder. Demek ki ilişkilere ihtiyacı var. Ve dördüncüsü insanın bir büyük resme ihtiyacı var.

-Büyük resim derken?

İnsan kendisinin de içinde yer aldığı evrene bir anlam vermek istiyor. Ve burada inançlar, değerler devreye giriyor. “Allah’ım sana hamd ederim” dediği zaman, “elhamdülillah” dediği zaman büyük resim işin içine giriyor.

-Siz gönlünüzün muradını keşfettiniz mi?

Ben bu ülkede doğan çocukların her birisinin olabileceğinin en iyisi olmasına hizmet etmek istiyorum. Canan Dila’nın yazdığı Damdan Düşen Psikolog kitabımda anlattım, ben kendi çocuklarıma tam olarak iyi babalık yapamadım. Ama istiyorum ki bu ülkenin iyi niyetli insanlarına bilimsel bilgiler vererek dilimin döndüğü kadar anlatarak hizmet edeyim. Onların çocukları kalıplanacak yerde gelişsin, olabilecekleri en iyi insanlar olsunlar. Benim gönlümün muradı bu. Buna ermek mümkün değil ama o yolda niyet, gayret, kısmet devam edeceğiz.