GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
17 Ocak 2018 Çarşamba

Gıda hakkı ve saklı seçilmişler…

Önce dünya gerçeklerini yazalım. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), sürekli olarak ısrarla gelecekte dünya’yı bekleyen açlık sorunu’na dikkati çekmeye çalışıyor.

Biz Slow Food’cuların da sahip çıktığı ve “Gıda Hakkı” olarak sloganlaştırılan girişim, aslında 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Deklarasyonu’na dayanıyor. Ancak ne yazık ki ciddi anlamda hiçbir yetkili kurum veya kişi, üstüne alınmıyor.

Dünya’da 1.25 milyar insanın günde 1 Dolar’ın altında bir gelirle yaşamaya çalıştıkları tahmin ediliyor. Yaklaşık 850 milyon insan, tam anlamıyla açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Günde 2 Dolar’a ancak asgarî derecede bir kalori edinebilmek mümkün. Oysa günde 2 Dolar’dan az bir gelirle yaşamaya çalışan insan sayısı, 3 milyarı buluyor.

Dünya gıda piyasalarında dinamikler ise hızla değişiyor. Az gelişmiş ülkelerde kontrolsuz bir şekilde artan nüfus ve gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyüme, gıda talebini artırıyor. 2050 yılına kadar talebin ikiye katlanması bekleniyor.

Egedesonsöz’deki sürekli okurlarımız farkındadırlar, sıklıkla gıda meselesine giriyoruz.  Slow Food hareketinin düşüncelerini de bu köşe vasıtasıyla anlatmaya çalışıyoruz.

Yıllardır Yavuz Dizdar Hoca’nın da Slow Food Yaveş Gari grubu aracılığı ile anlattığı gerçekler şimdi biraz daha geniş açılım alanı bulacak gibi.  Böyle düşünmemin nedeni Araştırmacı Gazeteci Soner Yalçın’ın “Saklı Seçilmişler” adlı kitabında yazdıkları…

Kitabı aldım, sürekli okununca insanın sinirlerini bozan bir kitap Yavaş yavaş okuyorum. Bir yandan da Soner Yalçın’ın verdiği röportajı okuyorum. “Türk tarımını bitirdiler bize zehir yediriyorlar” diye memleketin halini “Yoksullara soykırım yapılıyor” diyerek de dünyanın halini özetlemiş Yalçın…

Kitabı yazma fikrini şöyle anlatmış:  Kafamda hep şu vardı: Gıdalar korku kaynağına dönüştürüldü! Hekimler, uzmanlar yazıyor, konuşuyor, uyarıyor: “Aman şunları yemeyin! Aman bunları içmeyin!” Dedikleri doğru ama konuyu “gıda sağlığına” sıkıştırıp bırakıyorlar. Bu “çağdaş esarete” sebep olanlar görmezden geliniyor, gizli amaçları üzerinde durulmuyor. Eksik olan bu. İşte Saklı Seçilmişler kitabı bu ihtiyacı gidermek için yazıldı. Kimyasal yiyecekler-içecekler insan sağlığı için tehlikeli zehir ise niye satılıyor? Demek meselenin gizlenen sırrı var! Bakın çevrenize; kısırlık ve kanser ne kadar arttı. Şeker hastalığı inanılmaz boyutlarda. Bu rahatsızlıkların sebebi yediklerimiz, içtiklerimiz. Mesele sadece sağlık değil; bunun ekonomik-politik yönü var! Bu zehir düzenini kimler, nasıl kurdu? Beslenmenin-gıdanın ekonomik politiği üzerinde kimse durmuyor. Dedim ki içimden; “İnsanların kafasını aydınlatacak, gıda terörünün arkasındaki karanlık isimleri ve politikaları ortaya çıkaracak kitap yazmalıyım.”” böyle doğdu… Çoğu kişi sadece zeytin ağaçları katliamını biliyor. Oysa özellikle Özal döneminde çıkarılan yasalarla başladı büyük tarımsal kıyım. Türkiye'nin milli stratejik sektörü tarımı, yağlı urganla boğdurdular.” 

 

***

Bu köşede Atatürk ve Tarım üzerine de yazarım zaman zaman. O konuda da Soner Yalçın’la anlaşmaktan çok mutlu oldum.

Ne diyor Soner Yalçın: Atatürk'e hayranlığım her geçen gün okudukça, araştırdıkça daha da artıyor. Biz çocuklarımıza Atatürk'ü hiç anlatamamışız. Tarım dahil tüm toplumsal yaşamın geriliğini Atatürk'ün hangi fedakarlıklarla aşmaya çalıştığını öğretmemişiz. Yüzyıllardır karasabanla tarım yapan köylüye, (bütçesinde üç kuruş yokken, Osmanlı'nın borcunu ödemeye çalışırken) pulluk dağıtıyor. Mibzer vs. dağıtıyor. Köylüyü köleleştiren öşür vergisini kaldırdığı yetmedi; traktör, motorlu pulluk, biçer-döver, kamyon ve kamyonet sahiplerine tarımda harcadıkları akaryakıt için “mevadd-ı müşteile rüsumu tazminat” ile vergi iadesi kanunu çıkardı. Tarım kredi kooperatifleriyle köylüyü milletin efendisi yapmaya çalıştı. Ne yazık ki; kırsal kesimde küçük üreticilere büyük yarar sağlayan tarım satış kooperatifleri Özal'dan Erdoğan'a uzanan neoliberal politikalar sonucu tasfiye edildi. Çayı tanımazlarken Rize'yi çay üretiminin merkezi yapan Atatürk'ün heykelini kaldıran bir zihniyet var ülkemizde. Tarihini bilmeyen bir nesil iktidarda maalesef. Çayı koruyamayanlar Türkiye'de neden filtre kahvenin moda yapıldığını nasıl analiz edecekler. Umarım okur kitaptan öğrenirler!”

Kitabı okumaya devam ediyorum. Yazacağım yeniden…