GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
7 Mart 2020 Cumartesi

Gerçek bölünmez bir bütündür

Bugün de yazıya büyük aydınlanmacı Umberto Eco ile başlamak istiyorum: Kitaplar inanmak için değildir ancak soruşturmak içindir. Bir kitabı değerlendirdiğimizde kendimize sormamız gereken ne söylediği değil ne anlama geldiğidir.

Bu sözü aklıma yeniden düşüren kitap Silva Özyerli’nin Amida’nın Sofrası adlı kitabı oldu. Amida… Ermenicede Amida ya da Dikranagerd, Kürtçede Amed diye anılan Diyarbakır şehrinin sofra kültürü, asırlardır bu yörede yaşayan halkların birlikte var ettiği ortak bir değer…

Umberto Eco’nun dediği gibi ne söylediğinden ne anlama geldiği daha önemli bir kitap…Silva Dikmen Özyerli müthiş kitabını bana “Diyarbakır’ın Gavur mahallesinden insan, mekan, yemek ve mutfak hikayeleri” diyerek imzalamış sağolsun. İçindeki yemek reçeteleri bir yana nefis hikayelerine de bayıldığım bir kitap olmuş. Hele bir “Kavurma Destanı” var ki önce kahkahalarla sonra da hüzünlenerek okudum.

Diyarbakır’da doğup büyüyen, bugün artık İstanbul’da yaşasa da memleketini daima içinde taşıyan Silva Özyerli, Diyarbakır yemekleri hakkında uzun yıllara dayanan araştırma, keşif, deneme ve üretimlerinin meyvesi olan Amida’nın Sofrası’nda, tüm birikimini alanının en özgün kitaplarından birini ortaya koyarak sunuyor dikkatimize.

Özyerli, kendi yaşamından, aile geçmişinden, eski kuşak Diyarbakırlılarla yaptığı görüşmelerden, yazılı kaynaklardan yaptığı araştırmalardan yararlanarak, bugün bazıları yaygın olarak bilinse de önemli kısmı yok olmaya yüz tutmuş veya değişip dönüşmüş, bir kısmı ise tamamen unutulmuş yemekleri eskiden pişirildikleri halleriyle gün yüzüne çıkarıyor. Yazarın aile tarihinde iz bırakmış acı tatlı olaylarla harmanlayarak geliştirdiği anlatım tarzı, Amida’nın Sofrası’nı pek çok yerde öyküye, edebiyata yaklaştırıyor ve damakta doyumsuz bir tat bırakıyor. Özyerli’nin ilmek ilmek ördüğü anlatı, Diyarbakır ve çevresinin son yüz küsur yıllık tarihine alternatif bir bakışın taşıdığı imkânlara da işaret ediyor ve bu yönüyle “Yemekli Diyarbakır Tarihi” üst başlığını da sonuna kadar hak ediyor. Erkin Ön’ün fotoğraflarıyla zenginleşen Amida’nın Sofrası, bir kültür hazinesi. (Aras Yayıncılık)

MISIR APARTMANI

Giritlilierin “ambelofilosophia” deyimini bilir misiniz? Bu deyim Girit’te üretilen çikudialar için kullanılır. Üzüm bağlarından süzülen felsefe demektir. Üzüm bu, en lezzetli hali başarabilene şarap olarak, en soylu hali konyak, en keyifli hali de rakı olarak dönüşür. Aslolan üzümü sevmektir.

Üzüm bağlarından süzülen felsefeyi birlikte ürettiğim arkadaşlarımdan biridir sevgili Sema Temizkan… Diğerleri Alexander Yorgi ve Maria Ekmekçioğlu’dur…  İstanbul mutfak kültürü üzerine çok kafa yorduğumuz bir insandır. O nedenle “Gönlümde Pera Aklımda Mısır Apartmanı” kitabına bayıldım Sema’nın.

Sema Temizkan; Gazete Duvar’a bir de röportaj vermiş, Beyoğlu’ndan gezerken sevdiğim insanlara göstermekten büyük keyif aldığım Mısır Apartmanı üzerine: Gönlümde Pera, Aklımda Mısır Apartmanı, adından da anlaşılacağı gibi bir Beyoğlu kitabı. Ara sıra aile ile birlikte yapılan Boğaziçi gezintilerini, Eminönü, Mecidiyeköy ziyaretlerini saymazsak başlı başına bir Beyoğlu şenliği. Üstelik odak noktasında Mısır Apartmanı’nın olduğu görkemli bir şenlik. Çünkü kitabın yazarı bu apartmanda doğmuş ve uzun yıllar burada yaşamış. Dedesi Mehmet Sümer, Mısır Apartmanı’nda yöneticilik yapmış. Mehmet Bey, süreç içinde Mısır Apartmanı’nın sahibi prenses Emine Abbas Halim ( 1899-1979) tarafından çok sevilmiş, takdir edilmiş. Öyle ki, Prenses Emine, “Biz varken de yokken de bu bina hakkında kararları verecek en yetkili insan Mehmet Efendi olacaktır” dermiş. Mehmet Efendi de, hayatı boyunca Mısır Apartmanı’na gözü gibi bakmış. Sevabıyla günahıyla Beyoğlu’nda bir de Konyalı Mehmet Efendi geçmiş.  (Heyamola Yayınları-İstanbulum Dizisi- 87)

***

Eco ile başladık, onunla bitirelim: Gerçek bölünmez bir bütündür; kendi saydamlığıyla pırıl pırıl parlar ve kendisinin bizim çıkarlarımız ya da utancımız tarafından eksiltilmesine izin vermez.

Ben de 8 Mart Kadınlar Günü’nü bir Ermeni ve bir de Türk yazarımızın Türkçesi güzel, anlamı büyük iki kitabıyla kutlamış olayım.