GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
12 Ekim 2020 Pazartesi

Din, yurttaş ve kamu yönetimi…

Ekrem İmamoğlu’nu izledim geçenlerde Cüneyt Özdemir’in programında... Genel olarak iyiydi bence. Kentine ve kent sorunlarına hakim görünüyor... Cevaplarda teklemiyor, kıvırtmıyor... İktidar ile kavga etmek niyetinde olmadığını söylüyor ama iktidar eleştirisinden geri durmuyor…

Soruların bir kısmı İstanbul ve hizmetlerle ilgili olsa da bir kısmı ister istemez din, cami, namaz gibi konulara yöneliyordu. Söyleşinin bir yerinde İmamoğlu, camilere özen gösterdiğini, bakım ve onarımlarıyla ilgilendiğini söyledikten sonra doğal olarak, bütün ibadethanelere aynı özeni gösterdiğini ekliyor... Zaten böyle olmalı. Ama İmamoğlu, “İnancım da bana bunu emrediyor” cümlesine özel vurgu yapıyor…

***

Bu muhafazakar ve dindar seçmene selam olabilir... Çoğu kişiyi de rahatsız etmeyebilir. Ama bir belediye başkanı veya kamu kurumunun bütün ibadethanelere eşit hizmet etmesi, inancın değil, kamu görevi sorumluluğunun gereğidir... Her inanca eşit mesafede olmak, Cumhuriyetçi ve laik bir bakış gerektirir…

Her ibadethaneye eşit hizmet etmek, meşruiyetini inançtan değil, hukukun ve Cumhuriyet’in eşitlik ilkesinden alır. İnanç bu konuda objektif bir ölçü olamaz... İnançlar görelidir ve bu yüzden kamu düzeninin esası olamaz... Bir inanç kadına ve kıyafetine başka bakar diğeri başka... Bir inanç içkiyi haram kılar bir diğeri kutsal... Aileden mirasa kadar birçok örnek verilebilir…

***

İnançlar arasında ibadetten, aileye, sanattan özel yaşama çok büyük farklar bulunmaktadır. Aynı din ve mezhep içinde bile çok ciddi yorum farkları görmek mümkün... Hristiyan ile Müslüman’ın, Sünni ile Alevi’nin birçok konuda inancından farklı yorumlar üretmesi gibi…

Daha da öteye gidilebilir... Işid ile Adnan Oktar’ın, El Kaide ile Anti Kapitalist Müslümanların dünyaya aynı gözle baktığını söylemek mümkün mü? Aynı durum Hristiyan mezhepleri veya Alevi yorumları için de geçerlidir…

***

O zaman bir laik bir toplumda meşruiyetin kaynağı inanç olamaz… İnanç özel alandır. Bu nedenle kamu düzeni inanca göre düzenlemez… İnanç veya etnik kökene dayalı kimlikler doğası gereği benmerkezcidir... Üstünlük anlayışı veya duygusu üzerinden kendini yeniden üretir. Bu yüzden insanlar, kendi kültürü en üstün olmak kaydıyla kültürleri hiyerarşik olarak algılarlar…

Cumhuriyet ve laiklik ilkesi eşitlikçidir ve bunun için inanç ve etnik özellikleri görmezden gelir. Cumhuriyet için yurttaş, kültürel değil hukuki bir tanımdır... Kimliksiz olarak hak ve sorumluluk sahibidir…

Kültürel kimlikler (inanç, mezhep vb.) ayrımcılık veya ayrıcalık aracına dönüştüğünde, Cumhuriyet zafiyete uğrar. Yani inanç kültürel bir varlık olarak insana hitap edebilir ama kamu görevlisi yapıp ettiklerini buna dayandırmamalıdır…

Popülist ve basit bir mesaj diyebilirsiniz ama unutmayalım ki; kavramlar masum değildir ve dil ideoloji üretir…