GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
21 Ekim 2020 Çarşamba

Din üzerine konuşmak

Sevgili Sıtkı Şükürer, Macron’un “İslam’da Aydınlanma” başlığı altında bir proje açıklaması üzerine, “İslam’da değişim ihtiyacı” gibi son derece netameli konuyusosyal medyada gündeme getirmiş.

“Bunu söylemek Macron’un haddi değil ama böyle bir meselenin olduğu da bir vakıa. Bu mesele dile gelecekse, İslam toplumlarında doğru insanlar tarafından dile getirilmeli.” Yazdıklarından aldığım mesaj bu.

2018 yılında, Erdoğan daİslam’ın güncellenmesine duyulan ihtiyacı dile getirmişti.

Erdoğan, İslam’ın güncellenmesi, demişti. Macron, İslam’da Aydınlanma, diyor.

Bu konuda söz söyleyecek doğru insanlardan mıyım, orasını bilemem; ama söyleyecek sözüm var.

Dört kitap ve üç din, Ortadoğu’da Doğu Akdeniz havzasında zuhur etti. 2 bin yıl içinde Zebur, Tevrat, İncil, Kur’an-ı Kerim birbirini takip etti.

Kitaplarıyla gelen dinlerde, tanrı kelamı bağlayıcıdır. Aksi halde, ya tanrıyı ya kitabı inkâr etmek gerekir.

Bu nedenle, Yasalar, kamusal alan, laisite falan diyerek işin içinden çıkmak mümkün değil.

Kuran’da yazılanlara göre yaşamak isteyen Müslüman, neden laik olmalı?

Aslında bu sorunun İslam dininde cevabı çok net; Müslüman laik olamaz. Dolayısıyla seküler düzen ve yasalar, Müslüman kişiyi bağlamamalı...

Ya da Kur’an-ı Kerim Müslüman kişiyi bağlamamalı…

Hal böyle olunca, Erdoğan ve Macron tarafından değişik zamanlarda yapılan açıklamalar anlamlı oluyor.

Öyle ki uygarlık çağı kapanırken değerler sisteminin de çökmesiyle gündelik hayatın akışı değişiyor.

Yerleşik toplum ve mülkiyetin ortaya çıkışıyla başlayan uygarlık hikayemiz zirveyi gördü ve sonlanıyor. İnancın kurumsallaşarak sistemle bütünleşmesi de bu hikâyeye dahildir.

Demem o ki kimsenin diğerine öğretecek bir şeyi kalmadı.Ne seküler toplum ne İslami toplum insanlığın yaşadığı uygarlık krizine derman olacak durumda...

Dindar gençlik deizme yönelirken, laik gençlik içinde nihilist ve anti otoriter eğilimler öne çıkıyor.

Görünen o ki, inanan insan, tanrı ile ilk karşılaştığı yere geri dönme eğiliminde... Tanrıyı ilk bulduğu yere geri dönüp, tanrıya doğrudan ulaşmayı deneyecek gibi…

Ufukta görünen yeniçağ, deistler ile ateistler arasındaki gerilim hattının dinamikleriyle hemhal “Sanal Dünya Düzeni” olabilir mi?