GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
1 Mayıs 2019 Çarşamba

Denizdeki ıslak balık

“Dünyayı onu sevmeyenler yönetiyor.”

Bu cümleyi okuduğumda kalakaldım.

Gözümün önünden donuk bakışlı sayısız politikacı, kibirli lider ve yönetici geçti.

Gerçekte kendini sevmeyen, dünyayı nasıl sevebilir diye düşündüm.

İzmirli yazar Fırat Devecioğlu ile bu vesileyle tanıştım.

36 yaşındaki Devecioğlu,“Mutsuzluğun Kökeni” adlı blog yazısında insanı kristal bir küre gibi avuçlarının içine almış…

Sevginin, mutluluğun, anlamın DNA’sını incelemiş.

Günümüz modern zaman insanının mutlu olmak adına peşinde koştuklarını sorgulamış.

“Kendi ruhsal zenginliğini ıskalayan insanı...”

Bizi bize anlatmış.

***

Fırat Devecioğlu, korkularımızın bizi nasıl yönettiğini alabildiğine yalın ve samimi bir üslupla aktarırken...

Zaaflarımızın bam teli üzerinde dans ediyor adeta.

“İnsanı yüzleşemediği boşluklar yönetir” aforizmasıyla…

Yaşama dair korkular içinde ‘güçlü birey’ rolüne bürünüp duyguları bastırarak….

Günün sonunda elde kalan mutsuzluğu yüze vuruyor.

“Korkular ancak yaşamını doğa ve insan sevgisiyle donatan kişilerle  yenilebilir” vurgusu yapan Devecioğlu...

Sevmeyi başaramadığı için acı çeken, ölümden korkan modern insanın durumunu şöyle tanımlamış:

“Ruh ancak sevgi ile hafifleyip nefes alarak yatışır. İçinde sevgi (anlam) olmayan bir hayat insanın kalbinbe ‘boşa yaşanmış bir hayat’ düşüncesi bırakıyor. Bu nedenle yaşamın ansızın son bulacağı düşüncesi özellikle anlamsız (sevgisiz) yaşayan insanlarda, köklü bir ölüm korkusuna neden olur. Bu henüz sahip olamadığı hayatı birden kaybetme korkusudur.”

***

“Henüz sahip olamadığı hayatı kaybetme korkusu...”

Nasıl da vurucu, kalbe mıhlayan bir saptamadır bu böyle?

Her geçen gün artarak pompalanan ‘mutlu olma’ ve‘mutlu gözükme’ mecburiyetini…

“Mutlu olmaya çalışmak ıslak balığı tutmaya çalışmak gibidir” diye özetleyen Devecioğlu devam etmiş:

“Kişinin sahip olduğu nesneler artarken, sevgisizlikten beslenen yaşamın kendisine dair korkuları güçlenir. Sahip olma arzuları sevgiden uzaklaştırırken, korkularına yakınlaştırır. Toplumda ‘başarılı’ kabul edilen, kazanım peşinde hırsla koşan insanların güçlü ölüm korkuları yaşaması bu nedenledir.

Kendi ruhsal zenginliğini ıskalayan insan, kocaman boşluklarla dolaşır hale gelir. Gerçekte ihtiyacı olmayan şeyler alır, çok yıprandığını düşünerek daha da çok harcar. Bir türlü ulaşamadığı mutluluk hayali için taksit ödemeye devam eder. Anlamlı yaşamın doğanın bir parçası olduğunu bilen ve sahip olma arzuları karşısında ölçülü durabilen kişide, arzu ateşinde kavrulan insanlara gülerek baktıran bir sakinlik vardır.”

***

İsviçreli yeni çağ filozofu Alain De Botton tadında bir bakış açısıyla bizi anlatan…

Yerel tonda yaşam sorgulamaları yapan Fırat Devecioğlu, “Yüzleşme“ adlı Mona yayınlarından çıkan kitabında yaşanan yaygın mutsuzluğun sebebini ‘yabancılaşma mikrobu’ na bağlamış.

Yazar, takındığı maske içinde kendine yabancılaşan modern insanın “Yanağında mutsuzluk izi” kaldığını söylüyor:

Kişi gün içinde yaşamın kıymetinden çok sahip olacağı şeyleri düşünür. Arzularına ulaşmak için yapay bir role bürünür. Rolü için yaşar. Gerçek varlığı ile rolüne kaptırdığı tasarım varlığı arasındaki makas açıldıkça kızgınlığı artar. Uyanmazsa bu maskeye ömrünü verir, böylece gerçek varlığını örseler. Oysa hayat yeryüzüne kısa süreli bir bakıştan ibarettir. Zaferler değil sevgiyi yaşayabildiğimiz her an bu kısacık süreye anlam katabilir.”

***

Kendi ruhsal zenginliğimizi ıskalamamak için...

Mutluluğun DNA’sını anlamak üzere içimize doğru bakmayı...

Islak balığı tutmak için kan ter içinde kalmak yerine,

Rakı şişesindeki balık gibi...

Belki de ıslak balığın bizzat kendisi olmayı deneyebiliriz.

Alman sosyolog Thedor Adorno’nun tarihe geçen ünlü sözü...

“Yanlış hayat doğru yaşanmaz”ı kulağa küpe yapar,

Yanağımıza tatlı bir mutluluk izi kondurabiliriz.