GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
27 Mart 2019 Çarşamba

Demokrasi dedikleri…

Demokrasi, bir yönetim biçimi… Batı’nın, “mümkün olanın en iyisi” dediği… Hak ve özgürlüklerin görece en iyi durumda olduğu…

Benim kuşağım demokrasinin gelgitleri arasında büyüdü. Ne geldiğini anlayabildik ne gittiğini… Çok partili rejim, 60 ve 80 darbeleri, 71 muhtırası, 28 Şubat derken, o göstermelik demokrasiden geriye bir tek seçme ve seçilme hakkı kaldı. O da yarım yamalak.

İndimde, demokrasi, öteki lehine bir vazgeçiştir. Demokrasiyle yönetilmek, kuralların ve yasaların herkes için olduğuna dair bilinci gerektiriyor.

Demokrasi, hukuksuzluğa ve keyfiliğe yer olmayan bir yönetim biçimi… Sınırlarını bilenlerin, kendini tutmayı bilenlerin yönetim biçimi…

“Muktedirim ama yapmam!” diyemeyen insanların bol olduğu toplumlarda demokrasi olmuyor. Kural çiğnemeyi demokratik bir hak zannedenlerin ülkesinde demokrasi fikri kök salmıyor. Temsil sorunlu ise, katılımcılık ilkesi laf ola var ise, demokrasi olmaz.

Bir başka sorun da, kapitalist sistemde, yoksulluğun demokrasiyle yönetilmeye engel teşkil ediyor olmasıdır.

Kapitalistler, sosyal devleti, sosyal adaleti mümkün kılacak parayı sistemden yok ettikleri için, çözümü hibe ekonomisi ve sadaka kültüründe arıyorlar.

Doğrusu, “demokrasi” üzerine parlak nutuklar atan siyasetçileri hiç ciddiye alamıyorum. Onlar demokrasinin ne olduğunu ya bilmiyorlar ya yalan söylüyorlar, ya da çok naifler.

Güçlü bir ekonomisi yok ise, zenginlik yaratamıyor ise, “o ülkeye demokrasi gelecek ve işler düzelecek” diye düşünmek gerçekçi değildir. Bu, her şeyden önce, ekonomik bir tercihtir.

Kapitalist sistemde güçlü ekonomi, tam aksine, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasıyla mümkün ola gelmiştir. Sınırsız sermaye birikimi ve kar güdüsüyle hareket eden kapitalistlerin, “önce insan” diye bir meselesi yoktur.

Demem o ki demokratik yönetimler ancak “var olanı” paylaştırabilir. Yoktan var edemez.

Refahın yaygın olduğu zengin toplumlar ise, artı değerdeki sınırsız genişlemenin, sınırsız sermaye birikiminin oluşturduğu para dolaşımının son durağı olan kapitalist metropollerde yaşarlar. Dolayısıyla dünya nimetlerinden ziyadesiyle nasiplenirler. Emperyalizmin halleri…

Neyse, konumuz demokrasi…

Görülmüştür ki demokrasinin en temel meselelerinden olan temsil, şark kafasıyla örtüşmüyor. Bu ülkede ne yerel ne merkezi yönetimde, halkın kendisini temsil edecek adayları doğrudan belirlemesi bir tarafa, ön seçimler bile doğru dürüst yapılamıyor. Parti üyelerinin vereceği oydan korkuluyor.

Kapalı kapıların ardında yapılan alışveriş sonucu belirlenen adayların halka onaylattırılmasıyla vücut bulan siyasal temsil, temsil ve katılımcılık ilkelerinin şark versiyonudur.

Paranın ve mülkiyetin her şey olduğu uygar dünya düzeninde, gelişmekte olan ekonomilerde, benim anladığım, demokrasi bir tercihtir;

Efendiler halklara bir soru soruyor; sen kendin mi yapacaksın, ben mi yaptırayım?

Birinci durumda olan bitene, demokrasi, diyoruz. İkinci durumda olan biten ise, demokrasi dışında her şey…

Kapitalizmin nimetleriyle donatılmış halde, alanlarda müzik eşliğinde “demokrasi” diye zıplamanın saçmalığı, demokrasiyle izah edilebilir bir durum değildir.

Buna karşılık, demokratik mücadele, resmi verilere göre 4 milyon, gayrı resmi verilere göre 8 milyon işsiz hanenin dramını alanlara taşıyabilmektir.