GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
1 Temmuz 2019 Pazartesi

Değişimin getirdikleri

Türkiye’nin yönetilememe sorunu git gide vahim bir hal alıyor. Öyle ki yolunda giden neredeyse hiçbir şey kalmadı.

Yanı sıra, içeride ve dışarıda işler sarpa sardıkça, Saray gizleyemediği bir öfkeyle baskıyı artırıyor. Keyfi yönetimin yarattığı huzursuzluk gündelik hayatı kuşatıyor.

“Ne Meclis ne Hükümet; bütün iktidar Saray’da!” Karabasan gibi…

Başta İstanbul olmak üzere neredeyse tüm metropollerde yerel seçimleri kaybetmiş olmak da Saray’ın keyfi iktidar anlayışını frenleyecek gibi değil.

İktidarı ele geçiren Saray, islama dayalı devletin kültür politikalarını inşa etmek için kolları sıvadı; Saray çevrelerinde, kültür politikalarının eksikliği nicedir dile getiriliyordu.

Cami Gençlik Kolları adı altında örgütlenen ‘dinini, yerli ve milli kültürünü öğrenmiş’ yarım milyon genç… Kamu kaynaklarından beslenen sayısız islamcı vakıf ve cemaat…

Bunların yanı sıra, muhalefet de ihmal edilmemiş, inşası planlanan 193 cezaevinin 126 adedi inşa aşamasında…

Tekrar tekrar hatırlamakta yarar var; Uluslararası sistem, seksen darbesiyle başlattığı süreçte, Cumhuriyet kadrolarını sistemin dışına iterken, otoriter ve popülist yönetim biçimini özendirdi. Erdoğan, sistemin efendilerinin bu tercihi sonucu iktidara geldi; ardında da Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemini kurdu. Bir sonraki aşama ise, siyasal islam olacaktır.

Yaşana gelen değişimin önemli sonuçlarından biri de, halksız yönetim anlayışının derinleşerek ikibinli yılların siyaset kültüründe kristalize olmasıdır.

Küresel dönemde, gerek iktidar gerek muhalefet tarafından halksız yönetim anlayışı ziyadesiyle benimsenmiş olmakla birlikte, her cenahın yaklaşımı ve kullandıkları argümanlar farklılık gösteriyor.

Sonucunda, seçmen sadece ve sadece bir onay enstrümanı olarak siyasette söz sahibi kılındı.

Sol cenahta, “halka rağmen” olan biten her şeyi “halk için halkla birlikte” imiş gibi göstermek siyaset yapmanın düsturu olurken, sağ cenahta, “yerli ve milli” yafta kullanılıyor.  

Nihayetinde, halklar, siyaset sahnesinden büyük ölçüde çekildi. Halkların temsili varlığı artık kendisine rağmendir; belirleyici rol oynamasının önünde caydırıcı barikatlar var.

Sokaktaki insan şu gerçeğin farkında; iktidarda veya muhalefette, paraya gördüğü yerde çökmeyi şiar edinmiş çetecilik, siyasal mücadelenin kendisi oldu.

Vicdanlı olmak, akıllı ve bilgili olmak, dürüst olmak, iyi olmak; toplum yararına siyaset yapmanın önündeki en ciddi engellerdendir. Kişinin bu özellikleri taşıyor olması, siyasal alandan tasfiye olmak için yeterli koşuldur.

Sonuç olarak, bu gidişat ve vasatların cirit attığı siyasal alanda olan bitenler, ülkeyi Dünya liginde son derece sıkıntılı bir konuma getirdi.

Ancak bu can sıkıcı durumun her şeyin sonu olmadığını artık biliyoruz. Umutların tükendiği bir anda, toplumda hayat belirtileri ortaya çıkmaya başladı.

Toplum dinamikleri elan zayıf çalışıyor olmakla birlikte, İstanbul umutlarımızı canlandırdı. İstanbul’dan itibaren yükselmeye başlayan yeni dalga, kırk yaş altını siyasal hayata katacak etkiler yapıyor.

Yeni sosyoloji, yeni siyaset, yeni siyasal program ve yeni toplumsal mutabakat artık ülke gündeminde; Türkiye, seküler zeminde ve hep birlikte, ülkeyi yeniden inşa etmek için ayağa kalkıyor.

Bu defa, umutlanmak için nedenlerimiz var.