GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
24 Aralık 2019 Salı

Çoklu kurumsal çöküş ve üniversiteler

Çoklu kurumsal çöküş tanımına, arkadaşım Reşat Kutucular’da rastlamıştım. Bana çok açıklayıcı gelmişti doğrusu. Zaman zaman sohbetlerde de kullanıyorum. Reşat, daha ziyade ekonomideki kronik krizleri açıklamada bu kavrama başvuruyor. Ben de kendi cephemden partiler ve üniversitenin durumunu tartışırken bundan yararlanıyorum.

Çoklu organ yetmezliği gibi bir şey, yaşadığımız kurumsal çöküşler. Kurumların birinde kriz olsa, bu makul bir sürede atlatılabilir. Ama kurumların neredeyse tamamında bir çöküş yaşanıyorsa, bunu toparlamak kolay değil.

Çeşitli baskıcı dönemlerinde partiler, üniversiteler ve basın ciddi zararlar görmüştür. Ama bir süre sonra iyi kötü toparlanmaya çalışmışlardır. Özellikle üniversiteler Cumhuriyet döneminde bunu üç dört kez yaşadı. Ama sonra hukukla, genel kamuoyu etkisiyle normalleşme çabalarını sürdürdüler ve iyi kötü sonuç da alındı.

Ama şu anda artık, diğer kurumlar gibi, üniversite de çöktü. Hem de ne çöküş. Öyle başına AKP’li veya İslamcı rektörler atandı diye değil üstelik. Bunun da payı var şüphesiz ama bu daha önce bunlar de olmuştu. Seksen darbesinden sonra da uzun süre üniversitelerin başında muhafazakar ve milliyetçi rektörler görev yapmıştı. Ama kurumsal işleyiş bu denli bozulmamıştı. Baskıcılık ve keyfilik bu safhaya hiç ulaşmadı.

Çünkü kurumlar sadece yöneticileri kötü veya baskıcı diye çökmez. Diğer kurumlar (örneğin Hukuk) dengeleyici rol oynayamaz hale gelirse ve kurumu oluşturan bireyler, normal olmayan bu durumu kabullenip, işleyişi normalleştirirlerse, kurumlar çöker.  

Üniversiteler, gerçek anlamda hiç özerk olmamışlardı. Ama yine de göreli olarak daha dirençli kurumlardı. Ama ilk kez bu dönemde üniversite olma vasıflarını kaybettiler. Parti devletinin kurumları haline geldiler.

Baskıcı iktidar, tahayyül ettiği toplum modeli gereği, bu kurumları potansiyel tehdit olarak görmektedir. Bu yüzden üniversiteleri teslim almaya daha bir özen göstermektedir.

Son dönemlerde üniversite kampüslerine inşa edilen dev camiiler, sadece üniversitede ibadet ihtiyacına yönelik olarak değerlendirilemez herhalde. Dikkat edin camii bahçelerinde öğrenci yurtları da yapılmaya başlandı. Bu mekânsal organizasyon, öyle tesadüfi ve sıradan bir iş değil. Bunlar ideolojik baskının sosyo-psikolojik ve pedagojik unsurlarıdır.

Üniversitelerin çöküşüne neden olan faktörlerden bir kısmı korkuyla, bir kısmı da çıkar beklentisi ve uyumcu tutumla ilgili... Sorgusuz sualsiz ihraç edilen çok sayıda akademisyenin varlığı, bu korkuyu iyice artırmıştır. Mahkemeler, geç de olsa, bu meslektaşlarımızın büyük bölümünün suçlu olmadığına hükmetmesine rağmen, mesleklerine döndürülmemeleri, baskıcılığın diğer görünümüdür.

Yönetici atama ve akademik yükseltmelerde partizanlık ve kayırmacılık, herhalde hiç bu düzeye ulaşmamıştı. Kadro ilanlarını bir görseniz, hepsi adrese teslim. Adeta alacakları kişilerin kaşları ve gözleri de tarif ediliyorlar.

Siyasal partiler daha beter durumda olduğu için, bu konularda ciddi bir direnç ve muhalefet de oluşamıyor ne yazık ki.

Bakalım nereye kadar.