GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
26 Ocak 2019 Cumartesi

Bugün için yaşa, yarın iç oy kullan

Ülkemizdeki hemen her sorun gibi, kentlerimizde yaşanan gelişmeler karşısında insanların gösterdikleri ya da göstermedikleri tepkileri değerlendirirken Piaget’nin açıklamasını akılda tutar sosyologlar.

İsviçreli sosyo- psikolog Jean Piaget'ye göre birey, önceki tecrübelerine dayalı olarak oluşturduğu “İçsel bir model çerçevesinde” gerçekliği gözler, yorumlar ve özümser; bu gerçekliğe uyum göstermek için önceki “içsel modelinde” değişiklik yaparak kendisini, kendi dışındaki bu dünyaya uyarlamaya çalışır. Peki buradan hangi sonuçlara varılabilir: Şu zamanın bol olduğu cumartesi gününde bunu tartışalım…

Günümüz Türkiye’sinin birçok büyük kentinde olduğu gibi İzmir’de yaşayan nüfusun ağırlıklı bir bölümünü de son 30 yıl içinde köyden kente göçmüş aileler oluşturmaktadır.

Kırdaki yalın yaşam biçiminden edindiği deneyime dayalı olarak oluşturduğu “içsel modeli” taşıyarak kente göçen insan kentte karşılaştığı gerçekliği işte bu “model” çerçevesinde gözlemekte, yorumlamakta ve kentteki gerçekliği algılayabildiği ölçüde içsel modelinde değişiklik yaparak kendisini bu “yeni dünyasına” uyarlamaya çalışmaktadır.

Oysa, geldiği kent kendisine kucak açmamıştır ve aslında onu içselleştirecek donanımlara da sahip değildir. Kısa sürede bir parçası olamayacağını anladığı kent yaşamının gerçekleriyle yüz yüze kalan bu kişinin buradaki yaşam biçimine hemen uyum sağlaması beklenemez.

Bu insanlar yalnız değildir. Onun gibi yüz binlerce insan daha vardır ve kısa sürede kentlere akın etmişlerdir. Oysa kentlerimizin var olan potansiyelleri kitlesel göçlerle gelen bu insanları özümlemeye hazır değildir. Yola çıkarak köyünü terk edenler kente gelirken orada karşılaşacağı pek çok sorunu belki bilmektedir ama yaşayacağı psikolojik süreçten habersizdir.

Zaten Haydarpaşa Garı’nın unutulmaz repliği de “seni yenecem İstanbul” dur.. Belki de bu yüzden…

Yendiler mi yenemediler mi bilmiyorum bu yeni insanlar ve onların ikinci kuşakları ülkede siyaseten belirleyici oluyorlar. Bu insanları yakalayabilen siyasal oluşumlar başarılı oluyorlar zaten…

Kentteki kır yoksulu için artık yalnızca “kendisinin bugünü” vardır.

İşte bu nedenle, büyük çoğunluğunu, bu duruma düşmüş insanların oluşturduğu kent nüfusu içinde artık “günü kurtarma” anlayışı egemen kültürü belirleyen baskın özellik olarak ortaya çıkar.

Günü kurtarma, toplumdaki çoğunluk kültürünün temel özelliği olunca, “bireylerin bugünleri” her şeyin önüne geçer ve bugünden kurulması gereken "yarın" toplumun gözünde anlamsızlaşır. “Yarın” için kaygılanan kentliler küçük bir azınlık durumuna düşerler. Önümüzdeki seçimin sonuçlarına da bu açıdan bakmaya çalışacağım ben. Size de tavsiyem bu açıdır.

Kentlerimizde yıllardır yaşanan sorunlar bu gelişmelerin doğal sonucudur. “Yarın” endişesi içindeki kentli azınlığın, birincil öncelik verilen “bireysel çıkarlara” karşı çıkışları vehiçbir “ortak gelecek” kaygısı olmayan uydurma projeler uğruna “feda edilen değerlere” sahip çıkmaları; “kamu kaynaklarının kamuda kalmasını” savunmaları kolayca suçlama konusu yapılabilir.

Daha da kötüsü bu suçlamalara karşı toplumdan çok fazla tepki gelmez, çünkü çoğunluğun “içsel modeli” tepki vermenin mutsuzluk getirdiği deneyimine dayalıdır.

Sonuçta kendi kişisel kanaatimle bitireyim, sanılanın aksine itiraz eden mutlu olur.

Bakalım sonucu itiraz edenler mi belirleyecek etmeyenler mi?