GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
20 Mart 2020 Cuma

Bu salgın belki de yeniden doğuştur

Evrende her şeyin sonlu olduğunu söylemek, sonlu olmanın bilgisine sahip olmak, durduk yerde, “o son” ile derin bir hesaplaşmaya yol açmıyor.

Ancak “o son” ihtimal olarak hemen yanı başında beliriverince, o andan itibaren, ona dair söylediklerinin ve bildiklerinin gerçekliği tam olarak ifade etmediğini fark ediyorsun. Ve gerçekliğin eksik bilgisine doğru meraklı bir yolculuk başlıyor.

Mesela, bir virüs çıktı ortaya, can alıyor. Dünya ölçeğinde bir salgın… “Pandemi” demek gerekiyor, trend öyle…

İşte bu virüs, varlığımızın sonlu olduğunu ısrarla hatırlatıyor; Tanrısal yaratı veya rastlantısal oluşum fark etmiyor…

Buraya kadar herşey bildiğimiz gibi… Ne ilk salgın, ne de son olacak… Savaşların ve salgınların getirdiği acıları ve olağanüstü koşulları insanlığın nice yaşamışlığı var.

Fakat bu defa, başka bir şey daha oldu; uluslararası sistemin dengelerini bozan gelişmelerin yarattığı panik ile virüsün yarattığı panik birbirine karıştı.

“Bulaşıcı ve öldürücü… Sana da bulaşabilir!” Bu uyarının ardından, ölüm korkusu herkesi etkisi altına almaya başladı; İtaatkâr ve ürkek, o uyaran sesin kontrolüne girmeye başladık.

Ya sonra!..

Salgın korkusu insanları eve kapattı. Sosyal mesafe ve izolasyon, anahtar kavramlar;

Boşalan sokaklar tüketimi vurdu, serbest piyasayı durdurdu;

İhtiyaca odaklı ayarları bozularak obezleşen tüketim kültürü bekleme odasına girince, sistemde süren kriz derinleşmeye başladı;

Derinleşen kriz, zaten dengeden çıkmış olan kapitalist sisteme yıkıcı etki yapmaya başladı;

Marks’ın sendrom olarak işaret ettiği “artı değerdeki sınırsız genişleme”, kapitalistlerin kabusu oldu;

Sağlığı insan hakkı olarak görmeyip metalaştıran liberal kafalar duvara çarptı;

Ve işsizlik, beter bir salgına dönüştü dönüşüyor.

Salgın korkusuyla işsizleri ve yoksulları bir süre daha evlere kapatmak mümkündür. Fakat sadece bir süre… Sonrası, Dünya’yı yönetenleri de aşıyor olabilir.

Batı-Doğu ekseninde süren büyük mücadelede, Çin büyük saldırıyı savuşturup durumu lehine çevirdi. Şimdi, gözler Kıta Avrupası’nda…

Kral çıplak. Dengeden çıkan sistemde paradigma çökmesi başladı; Sanayi devrimi sonlanıyor. Sanayi toplumu tarih sahnesinden çekiliyor. Para ve mülkiyetin yeniden tanımlanma ihtiyacı ortaya çıktı. Kesinliklerin bilimi yerini belirsizin bilimine bırakıyor. Devletler ve sınırlar tartışılıyor. Doğaya karşı insanın ürettikleri, uygarlık krizini başlattı.

Ne rastlantı! Sanal alemin çocukları, uzun zaman önce kapandıkları odalarda, ekranları başında; sosyal mesafe ve izolasyon sorunu yaşamıyorlar.

Belki de dijital devrim, beklenmedik biçimde, 500 yıllık sistemin sonunu getiriyor. Tıpkı kapitalizmi mümkün kılan koşulların öngörülemez biçimde feodalizmi yıkması gibi…

İki salgın eş zamanlı olarak yeryüzünü kuşatıyor; Corona virüsü ve dijital devrim.

Kötü ve iyi, bir arada… Bir salgınla çöken kapitalizm ve başlayan dijital devrim…

Fantezi gibi duruyor ama olmuşluğu var. Kapitalizm de böyle çıktı ortaya.

Ve yaşanması muhtemel bu kaotik dönemde, kapitalist sistemin çöküşünden kendine görev çıkaran kimi yerli sosyalistleri kötü bir sürpriz bekliyor;

“Bilişim devrimi” dediğimiz, Dünya’nın yeni dijital düzenini, en hazır sınıf olan burjuvazinin kurup yönetmesi, kuvvetle muhtemeldir.

Işıksız fabrikalar çağında, işçi sınıfına devrim yaptırma hayalleriyle ortalıkta dolaşmanın bir bedeli olmalı, değil mi?