GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
6 Mayıs 2020 Çarşamba

Bu kahramanlar unutulmayacak!

Önce şunu yazayım, 1950’lerde Türkiye’nin yaş ortalaması 52 idi…

Birileri kabul etmese de, Türkiye başarılı yönetiyor bu pandemi sürecini, baştan beri benim gibi “temkinli iyimserlik” içinde olanlar giderek haklı çıkıyor. İnanmayan 15 Mart’tan bu yana yazdığım yazılara baksın…

Şimdi de “dikkatli önlem” zamanı olduğunu söylüyorum. Kişisel dikkatimiz her zamankinden daha önemli… Çünkü bu ülkenin üretime ve ihracata ihtiyacı var. Hele bu yıl turizm gelirimizin ne olacağı belli olmadığı için üretim ve ihracat daha da önemli… Yoksa ekonomide içinden bir türlü çıkılamayan kriz sürecinin katlanması işten değil…

Peki bu “temkinli iyimserliği” başından beri neden koruyorum?  Şunlardan:

-Cumhuriyet ile gelişmiş sağlık politikaları geleneğinden

-Türkiye’nin hekimlerine olan güvenimden…

-Ülkemin insanlarının aradan çatlak sesler çıksa bile bu türden felaketler yaşandığında tüm kesimleriyle elele vereceğine olan inancımdan…

CUMHURİYETİMİZİN BAŞARISI

Cumhuriyet Dönemi sağlık politikalarının; Birinci Meclis’in 23 Nisan 1920’de açılışından hemen 10 gün sonra 3 Sayılı Kanun ile “Sıhhiye ve Muaveneti İctimaiye Vekaleti” adıyla Sağlık Bakanlığının kuruluşu ve ilk Sağlık Bakanı Dr. Adnan Adıvar ile başladığı kabul edilir… Her ne kadar bu dönemde ön plana çıkan husus savaşın yaralarının sarılması ve mevzuat hazırlanması olsa da 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin kurulması sonrası hayata geçirilen sağlık politikalarının temelinde Cumhuriyet öncesi bu geçiş döneminin önemli bir yeri var…

1923-1946 arası döneme damgasını vuran isim Cumhuriyetin ilk Sağlık Bakanı olan Dr. Refik Saydam’dır. En uzun süre (kesintisiz 12 yıl 7 ay ve toplamda 14,5 yıl) Sağlık Bakanlığı yapmış olma unvanını da elinde bulunduran Saydam dönemi, ülkemizin sağlık sisteminin kurulması ve geliştirilmesinde kuşkusuz en önemli dönemdir. Bu dönemde sıtma, verem, trahom, frengi ve kuduz gibi salgın hastalıklara karşı önemli başarılar kazanılmıştır. Bu iktidar döneminde kapatıldığı için başta kapatanlar olmak üzere herkesin pişman olması gereken Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü de bu dönemde kurulmuştur.

Bu dönemde çıkarılan onlarca kanun bugün de geçerliliğini korumaktadır. İyi ki korumaktadır. Bu kanunlar başka bir yazının konusudur.

1946’da Sağlık Bakanı olan İzmir Belediye Başkanımız Dr. Behçet Uz da “Birinci On Yıllık Milli Sağlık Planı” nı hazırlatmıştır.

Planın hedefleri arasında yer alan, koruyucu hekimlik teşkilatını kurmak ve yaymak, köy ve köylülerimizi sağlık teşkilatına kavuşturmak, mevcut sağlık personelini ve yenilerini günün ihtiyaçlarına göre yetiştirmek, mevcut hastaneleri ve diğer sağlık müesseselerini ilmin ve zamanın yeni icaplarına uygun hale getirmek bugün de geçerli ve gerekli hedeflerdir.

Planın mimarı olan Dr. Behçet Uz’un oluşturduğu politikanın temelini, ilk dönemde yerel yönetimlere bırakılmış olan yataklı tedavi kurumlarının merkezi yönetime devri oluşturur. Ayrıca 40 köye bir olmak üzere 10 yataklı sağlık merkezleri oluşturularak koruyucu hekimlik hizmetlerinin yanında tedavi edici hizmetlerin de birlikte verilmesine başlanmıştır. 8 adetle başlayan sağlık merkezleri bu dönemin sonu olarak aldığımız 1960 yılında 283’e ulaşmıştır.

Çocuk ölümlerinin fazla olması nedeniyle ana ve çocuk sağlığına özel bir önem verilmiş ve bu hususta Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütleri ile yoğun bir iş birliğine girişilmiştir. Bu çabalar neticesinde bebek ölümleri binde 233’den binde 176’ya düşürülürken, doğumda beklenen yaşam süresi 43’lerden 52’ye yükselmiştir.

Evet bir zamanlar Türkiye’nin yaş ortalaması 52 idi… O yüzden Büyük Atatürk’ün “Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz” sözü boşu değildir…

HEKİMLERİMİZİN YÜKSEK NİTELİKLERİ

Türkiye’de hekimler on yıllardır iyi para kazanıyorlar. Hakedene helali hoş olsun… Bu nedenle de şimdi pek öyle değil ama Tıp Fakülteleri en yüksek puanla girilen okullardı on yıllardır… Ülkenin en zeki gençleri Tıp Fakültelerini bitirdiler ve onların nitelikleri bence ABD dahil hiçbir ülkede yok. (Aşırı paragöz ve karagözleri ayırıyorum tabii ki. Merdivende hasta araklamaya çalışanları, sahte rapor düzenleyenleri, sahtekar avukatlarla işbirliği yapanları… Merak edenler TTB ve Baroların iç disiplin araştırmalarını yayınlasınlar…)

Bu süreçte Avrupa ve ABD’deki arkadaşlarımla yaptığım tüm sohbetlerde sordum ve öğrendim. Aslında bunun öyle olduğunu biliyordum, doğrulattım… Hastane polikliniklerinde çalışan hekimlerle aile hekimlerinin günlük olarak “gördükleri” hasta sayısı Batı’da hiçbir ülkede yok. Doğu’da vardır benzerler büyük olasılıkla… ve bu hastane hekimleri, aile hekimleri, diş hekimleri, hemşireler ve diğer sağlık elemanları “Filyasyona” korkusuzca çıktılar. Bir Fransız hekimini, İtalyanı kolay kolay çıkaramazsınız…

İşte bu Sağlık Bakanı Koca’nın bütün memlekete ne olduğunu hatırlattığı  “filyasyon” denilen sürecin başarısı…Dünya Sağlık Örgütü, mücadeledeki tedavi başarımızı ve erken dönemde bazı ilaçları stoklamamızı, bir dedektif gibi iz sürdüğümüz filyasyon yöntemi uygulayan tek ülke olmamızı takdir etmiştir! ABD'nin prestijli kanalı CNN International ekibi Türkiye'nin sağlık sistemi hakkında çalışma gerçekleştirdi. Kovid-19 kapsamında dünyaya örnek olan Türkiye, filyasyon çalışmalarıyla dikkat çekti. 

Koca’nın açıklamasından öğreniyoruz ki, görev yapan filyasyon ekibi sayısı 5849'dur. Bu ekipler hastaların temas zincirinde yer alan 468 bin 390 kişi tespit etmiştir… Bu 6 bin kişi Çanakkale’de ön cephede savaşan kahramanlar gibi yurtseverlerdir.

Dikkatli önlemlerden vazgeçmeyeceğiz ve bu illeti yeneceğiz.