GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
23 Haziran 2020 Salı

Birleşik Krallık’ta ırkçılığa karşı halk dayanışması

Günlerdir Londra ve İngiltere’nin değişik kentlerinde düzgün, sakin, uygar bir şekilde ırkçılık karşıtı gösteriler yapılıyor. Bristol’da esir ticaretinden zengin olmuş tacir Colston’ın heykelinin yıkılıp denize atılmasından sonra ırkçı söylemleri olan, esir ticareti yapan veya kolonileşmede öncülük yapan Cecile Rhodes gibi kişilerin de 2015 yılından beri heykellerinin indirilmesi konusunda halk baskın gelmekte…

Halk uygar bir şekilde, sakince sömürge ve emperyalist tarihiyle yüzleşmeyi istemekte. Londra Müzesi kendi kararıyla İskoç, esir ve gemi sahibi Robert Milligan’ın heykelini indirdi. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de ırkçılık, esir ticareti, sömürgecilik olmasına karşın bu günlerde Avrupa’da bu konuda halktan yoğun duyarlık gelen tek ülke Birleşik Krallık…

Ancak bu heykel yıkmaların karşıtı olarak aşırı sağ 13 Haziran Cumartesi günü Tommy Robinson’ın çağrısıyla Londra’da “anıtları koruma amaçlı” bir gösteri düzenledi. Londra’daki bu gösteri bazı anlarda nahoş olaylarla dolu geçti, aşırı sağcılar polislere tekme ve yumruklarla saldırdı. Siyasi bir gösteriden çok “Demokratik Futbol Delikanlıları İttifakı” olarak alaycı bir dille nitelenen bu göstericilerin anıt korumayla ilgili pek hedefleri olmadığı, nefret ve bölücülük tohumları atmaya çalıştıkları gözlemlendi.    

Başbakan Boris Johnson aşırı sağ tarafından yapılan olayları “Irkçı kabadayılık, sonuna kadar saçma, kabul edilemez” olarak niteleyip kınadı, “polise saldıran olursa güçlü bir karşıtlık bulacaktır, ırkçılığın bu ülkede yeri yoktur, bunu gerçekleştirmek için hep birlikte çalışmalıyız” dedi. “Barışçıl gösterilerin çirkin saldırganlığa dönüştürülmesine izin vermeyiz” diye ekledi.

Başbakan eşitsizliği inceleyip düzeltecek bir komisyon kurduğunu The Telegraph gazetesine yazdığı bir yazı ile bildirdi ancak bu komisyonda kimler bulunacak, zamanlama ne olacak gibi ayrıntılara yer vermedi. Irkçılıkla ilgili öyküyü değiştirmek isteğini, BAME (Black, Asian, Minority, Ethnic) toplumunun akademik yaşamda çok başarılı olduklarının görülmesini istedi. Bu sözleri alkışlayanlar olduğu gibi yetersiz, derinliksiz ve samimiyetsiz bulanlar da oldu.

Bu komisyonun bir nedeni de koronavirüsten ölenlerin çoğunluğunun orantısız bir şekilde BAME, yani etnik olarak beyaz olmayan, Afrika ve Asya kökenli olan azınlıklar olması. Ayrıca BBC’ye göre 1945’ten sonra Jamaika’dan işçi olarak getirilen, Britanya kimliği, sağlık hizmeti verilmeyip kötü davranılan, son yıllarda ülkede yankılanan “Windrush skandalı” da halkın devlete olan güvenini zedelemiş durumda.

Bölge Adalet Sekreteri David Lammy, 16 Haziran Salı günü Johnson’ın bu komisyonu bir sigara paketi arkasına yazdığını, ciddi hiçbir adım atmadığını, kendisinin 35 maddelik elle tutulur bir planı önceden önerdiğini, Başbakan’ın niyetinin gerçek eşitlik olmadığını söyledi. The Guardian’dan John Crace de, bir komisyona gerek olmadığını, bu konuda yapılmış sayısız araştırma, yazılmış yazı olduğunu, Başbakan gerçekten bu konuda adım atmak istese bu çalışmaları değerlendirip hemen somut adımlar atabileceğini yazdı.

Bu gösteride 100’den fazla kişi saldırgan davranış, huzuru bozmak, polise saldırmak, öldürücü alet, A sınıfı uyuşturucu, içki bulundurmak, düzeni bozmak nedenleriyle polis tarafından tutuklandı ancak ABD’nin tersine bu ülkede polis bugüne kadarki gösterilerde hiçbir kişiyi öldürmedi, yaralamadı. Polis bu konuda çok takdir aldı. Parlamento Meydanı’na gelen aşırı sağcılar geçiş vermeyen atlı ve yaya polise şişe, teneke kutu, yumruk, tekme attılar.

Londra ambulans servisi ikisi polis olan 15 kişiyi yaralanmalar yüzünden tedavi ettiğini bildirdi, altı kişi hastaneye kaldırıldı. Bu gösterinin nedeninin özellikle ırkçı söylemleri olan Winston Churchill’in heykelinin indirilmesi talebinden dolayı heykelleri korumak için olduğu bildirildi. Sabah 11:00 civarında çoğu beyaz ve ellerinde içki olan birkaç bin kişi birikmişti. Churchill, Mandela ve Gandi’nin heykelleri olası bir saldırıya karşın önceden metal duvarlarla kapatılmıştı.

Churchill’in heykelinin olduğu metal duvara “Tarihimizi yok etmeyin. Tarihimizi koruyun, onu öğrenin ve böylece aynı hatalar tekrar yapılmasın” yazılı bir afiş yapıştırılmıştı. Westminster terörist saldırısında bıçaklanıp ölen silahsız polis memuru Keith Palmer’ın anıtının önüne tuvaletini yapan saygısız kişi tüm gazeteler tarafından kınandı ve polis tarafından tutuklandı. Priti Patel olay için “Korkunç ve utandırıcı, bugün küçük bir azınlık saldırganca kabadayılık yapmıştır, bu kabul edilemez, bunu yapanlar yasanın en sert şekliyle karşılaşacaklardır, ırkçılık kesinlikle kabul edilemez” dedi.

The Guardian gazetesinin haberine göre Trafalgar Meydanındaki hava aşırı sağcılardan gelen tehditle ağır ve çirkindi. Gazetenin haberine göre ırkçılık karşıtı gösteriler yalnızca eşitlik isteyen bir havadaydı ama bu aşırı sağcı gösteri savaş oyunu havasındaydı. Hyde Park’ta “Black Lives Matter” pankartı taşıyan Sasha Johnson “Biz sakince gösteri yaparken zorba tanıtılıyoruz, içki içip, sarhoş olup, bu anıtlara tuvaletini yapanlar ise anıt koruyan oluyorlar” dedi.

The Telegraph gazetesinin haberine göre birçoğu futbol holiganı olan “anıt koruyucular” anıtları korumakla ilgilenmekten çok futbol maçlarında görülen maço davranışlarla polise ve gazetecilere yumruk attılar ve bazı kişiler Nazi gibi sağ kollarını kaldırarak Nazi selamı verdiler. Bazı göstericiler askeri bere takıp askeri bayrak taşıyordu. Turistler bu olaylara dehşetle baktılar.

The Sunday Times “Churchill, Gandi Mandela yaşasa bu taşkınlığa ne derdi başlığıyla konuyu benzer bir şekilde işledi. Independent Gazetesi de “Bir ülkenin sömürgeci tarihi tarihte kalmadı, bugün de yankılanıyor” dedi. The Guardian’dan Barbara Ellen UKİP Partisi kurucusu Nigel Farage’ın sonunun geldiği başlığıyla “Son kullanım günü doldu” dedi.  

İşçi Partisi Başkanı Sir Keith Starmer da benzer sözler söyleyerek “Bu kişilerin kazanmasına izin vermemeliyiz” dedi. Polis aynı gün ırkçılık karşıtı gösterilere tatsız kavgalar olmaması için izin vermedi. Buna karşın yer yer ırkçılık karşıtı gösteriler oldu. Halktan bazı kişiler “Bu aşırı sağcıların istediği bizi korkutup sindirmek, sinmeyeceğiz, korkmayacağız, biz buradayız” dediler.

“Stand Up To Racism” (Irkçılığa Karşı Ayağa Kalk) grubu Eş Başkanı Weymann Bennett “Bu aşırı sağcıların kabadayılık ve saldırganlık yapmasına izin vermek rezalet bir şeydir. Bunun nedeni “Black Lives Matter” (Siyahi Hayatlar Önemlidir) hareketine yeterli desteği vermeyen ve de bu aşırı sağcılara yeşil ışık yakan Başbakanımızdır. Biz eşitlik istiyoruz” dedi.

Londra Belediye başkanı Sadık Han da “Bu saldırganlık rezalet” gibi sözlerle ırkçılığa karşı çıktı. Polisi övdü, “Çok başarılı oldular” dedi. Kalabalık saat 17:00 de dağılmaya başladı. Ülkenin diğer kentlerinde ırkçılığa karşı sakin gösteriler yapıldı, hiç kimse tutuklanmadı.

Bu arada, The Guardian’ın haberine göre Londra’daki ünlü ve itibarlı Westminster isimli özel okulun 250 kadar mezunu okula bir mektup yazıp imzalayarak “Okulu öğrenciler arasında zehirli ırkçılık kültürü yaratmakla, esir ticaretiyle olan bağlantılarıyla” suçladı ve siyahi kültürün öğretimini değiştirmelerini, öğrencilerin aktif olarak ırkçı karşıtı olmalarını istedi. Mektup, ırkçı bazı olayların da halı altına süpürüldüğünü açıkladı.

Mezunlar okulda öğrenciyken bir tek siyahi yazarın kitabının okutturulmadığını, siyahi tarih ve İngiltere’nin esir ticaretindeki rolüne derslerde değinilmediğini belirttiler. UCL Legacies of British Slave Ownership isimli web sitesi bu okulun en az 28 mezunun esir ticaretiyle bağlantısı olduğunu belirledi. Bu mezunlardan daha önce Londra Belediye Başkanlığı yapmış W. Beckford’un da Jamaika’da 3000 esir çalıştırılan bir malikanesi olduğu belirtildi. 

Aynı gazetenin haberine göre üniversiteler de müfredatlarını değiştirme, kolonileşmeye daha çok yer verme ve kolonileşmenin bugünkü ırkçılığa katkıları gibi konuları işlemede benzer bir baskı altındalar. Yapılan araştırma şu an 128 üniversiteden yalnızca 24ünün sömürgelerden çekilme konusunu işlediğini ortaya koydu. Eğitim uzmanları 2015’te Oxford Oriel Kolej’deki sömürgeci, eski Rodezya, şimdiki Zimbwawi’ye ismini veren “Cecile Rhodes heykeli sökülmeli” kampanyası başladı başlayalı bu konuda pek yol alınmadığını belirttiler.

Irkçılığa karşı hoş bir karede, yaralanan ırkçı bir beyaza yardıma koşan siyahi Patrick Hutchinson oldu. Bir fotoğraf kollarından tutulmuş, dövülen bir siyahiyi gösterirken diğer fotoğraf ise beyaz ırkçıyı kurtaran bir siyahinin duyarlığına işaret ederek birçok gazetelerde yer aldı. (The Guardian’dan aldım ama tüm gazetelerde var)

Birleşik Krallık‘ta ırkçılık karşıtı bu kadar hareket yaşanırken, Fransa, Almanya, Hollanda ve Belçika’da pek bu duyarlılıkta hareket olmaması da dikkat çekti. Hatta Macron hiçbir heykellerini indirmeyeceğini açıkladı. Halktan da bu söyleme bir tepki gelmedi.

Ancak, CNN’in haberine göre Belçika’daki “acımasız” olarak Kral Leopold II’nin heykelleri sökülmeye başlandı. 1865-1909 yılları arası 40 yıldan fazla Belçika kralı olan Leopold II şimdi Kongo olan Afrika bölgesinde, fildişi ve kauçuk sayesinde çok zengin oldu. Afrikalıları kauçuk sağlama işinde ölesiye çalıştırdı, 10 milyon insanın ölümüne neden oldu, milyonlarca insanın elini ve bacağını kestirerek sakat bıraktırdı. Portekiz, Fransa, Almanya da Leopold’u örnek aldı ama yaşamının sonuna doğru Leopold “Cani” olarak görülmeye, adlandırılmaya başlandı.