GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Şubat 2018 Salı

Bir kurnaz+Dört işlem=Günümüz insan vasatı

Hayatın bana öğrettiği en sevimsiz gerçek, yeryüzünde paradan daha yüce bir değerin olmadığıdır.

Uygarlık âleminde her kim bu ikiyüzlü bilgiye sahipse ve niyeti de bozduysa; yürür gider… Yeter ki dört işlemden iyi kötü anlasın…

İster siyaset yap, ister ülke yönet, ister bilim yap, ister medyada kalem oynat, ister sanat yap; her ne yapıyorsan onu paraya tedavül edeceksin ki kaç paralık adam olduğun görülsün!

Ne yazık ki yaptığı işlerin piyasa değeri, insanın değeri oldu. “Kaç paralık adamsın!” dedikleri…

Paranın bütün değerlerin ölçütü haline gelmesi, geçen yüzyılın ikinci yarısında, yeryüzünü çarşı pazar, insanı da salt tüketim objesi olarak gören kapitalistlerin, sosyalist sistemin Dünya ölçeğinde çöküşünden aldığı cesaretle mümkün oldu.

İnsanın değerini savunan sosyalist düşüncenin tüketim kültürünün altında kalmasıyla ortaya çıkan yeni paradigma, paranın satın alabileceği şeylerden ibaretti. Olmak yerine sahip olmak…

Bu hengâmede siyaset de payına düşeni aldı. Siyaset metalaşırken, siyasal partiler iş merkezine dönüştü.

Siyaset, insanın gönüllü zamanlarını hasrettiği bir alan olarak hayli amatör ve masum gibi görünüyor. Ne ki bu görünüş aldatıcıdır…

Günümüzde siyasal partiler, millet dediklerinin rızasıyla devleti ele geçirmenin en etkili aracı oldu. 1789’dan sonra sistemde ağırlığını hissettiren halklar, geçen yüzyılda devreden çıktı.

“Siyasetin finansmanı” diye bir olgu var. Çok doğru bir konudan söz ediliyormuş gibi geliyor insana… Hâlbuki sözü edilen düpedüz etik olmayan bir durumdur.

Parasal imkânlara dayalı siyaset yapmak, her şeyden önce, o imkânları sağlayanlara ayrıcalık sağladığından, siyaset-para ilişkisinin getirdikleri, halkın siyasette ağırlığını yok etti. Şimdi, parayı veren düdüğü çalıyor. Yani dört işlemi bilen önemliler, değerli olanların yerini almış bulunuyor…

İnsani olan her şeyin hızla aşındığı, bütün değerlerin yozlaştığı, hiçbir değerin insanda tutunamadığı şu kötü zamanlarda, yeryüzüne bırakılmış lanet gibi veya Araf’ta bekleşir gibidir insanlık durumu…

Öldürüyoruz. Yalan söylüyoruz. Çalıyoruz. Her şeyi tüketiyoruz. Ne Tanrı ne vicdan üstesinden gelebiliyor insandaki bu kötülüğün; bilginin ve bilimin cehalete teslim olduğu şu çağda…

Belli ki ödenecek bedel var. Ve galiba zamanı da geldi… Hoyratlığın, sevgisizliğin, kindarlığın, nefretin, ikiyüzlülüğün, vurdumduymazlığın, benden sonrası tufan kafasının yeryüzünü getirdiği yerde, büyük yıkım bekliyor insanlığı…

Dört işlemi öğrenince evrenin sırrını çözdüğünü zanneden uygarlığın vasat insanı, bu bedeli ödemedikçe, hayata ve insanın değerine dair doğru düşünmeyi öğrenemeyecek.

Birbirinden nefret eden, birbirinin canına susamış insanlık âlemi…  

Geri kazanılacak bir Dünya kaldı mı?

Bir çıkış mutlaka olmalı… Fakat insanlığın o çıkışı bulmaya niyeti var mı, orası meçhul…

Cinnet, tüketim kültürüyle yoğrulmuş insanın yeryüzüne lanet bırakma arzusuyla mütecanis bir imkân olarak sunuyor kendini…