GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
9 Ağustos 2019 Cuma

Bir dönem sona ererken

Türkiye’de siyasal yaşam, milenyumun şafağında önemli bir değişim geçirdi. Merkez sağ dağıldı. Muhafazakârlar, liberaller ve İslamcılar, islamcı hareketin liderliğinde, AKP çatısı altında birleştiler.

Ve bu yeni siyasal oluşum iktidara gelirken, Erdoğan’ın öncülüğünde, merkezi çevreye açacağına dair güçlü bir algı yarattı. Açılım politikasıyla Kürtleri ve “Yetmez ama evet” diyen sosyalistleri yanına aldı. Liberaller zaten oradaydı.

İkibinli yılların ilk çeyreğine damgasını vuran bu siyasi yapı, 2016 yılından itibaren istikamet değiştirdi. Kürtler, liberaller, sosyalistler desteklerini çektiler. Gülen cemaati tasfiye edildi. Onlar gitti, MHP geldi. Yerli ve milli mahreçli bir dönem başladı.

Ve son olarak yerel seçimlerde görüldü ki “iktidar grubu” ile “İstanbul burjuvazisi” arasında hayli soğuk rüzgârlar esiyor.

“Batı eğilimli İstanbul burjuvazisi ve seküler toplum” ile “Doğu eğilimli islamcı sermaye grupları, islami toplum”, Doğu-Batı hattında, millet ve Cumhur ittifaklarını oluşturdu.

Ayrışma sonucu, yerel seçimlerde İstanbul’da İmamoğlu’nun “Bir lider mi doğuyor?” diye sordurtan yükselişi ve metropollerde muhalefetin iktidara gelişi; islami toplumdan seküler topluma yönelişin öncülleri olarak dikkat çekiyor.

Ankara’da Doğu Türkiyesi’nin liderliği ile İstanbul’da Batı Türkiyesi’nin liderliği arasında süren zorlu mücadele; ekonomide, siyasette ve dış politikada kendini göstermeye başladı.

Öyle ki iktidar grubu, Suriye sınırında ve Doğu Akdeniz’de beka sorununa gerekçe hazırlıyor.

Doğu-Batı ekseninde derinleşen ayrışmaya amacını aşan anlamlar yüklemek yerine; kapitalist sistemin kendi içinde bir hesaplaşma olduğunu kabul etmekte yarar var.

Emperyalizmi orasından burasından çekiştiren solcuların, milliyetçilerin veya islamcıların siyasal konumlarına mazeret araması hiç inandırıcı olmuyor.

Nihayetinde, Türkiye’nin, bir kere daha, Dünya kapitalist sisteminde alacağı yerin belirlenmesi söz konusu… Doğuda veya Batıda…

Ne ki bu değişim sürecinde İzmir ne yapar, onu kestirmek çok zor. Gelişmeler karşısında ziyadesiyle yerel kalan İzmir’de siyasetin ülke gerçekleriyle bağları hayli zayıf.

Erdoğan yönetimine direnmenin yarattığı muhalif siyasi iklimi yanlış okuyan CHP İzmir’in hataları, İzmir’i hiç de hak etmediği biçimde, siyasal alanda gerilere düşürebilir.

Şimdiki halde, İstanbul’un öncülüğünde başlayan muhalefet hareketine destek olmak, eklemlenmek, seküler toplumun geleceği için en doğru tercih gibi görünüyor.

Bundan böyle siyaset, “50+1”e göre şekillenecek.

Referandumda “hayır” diyenlerin bir araya gelerek “Ortak Program” talebini dile getirmesinin koşulları oluştu. Bu, üzerinde tartışmaya değer bir konudur.

Saray’a gönderilecek kişinin yapacaklarının ve yapmayacaklarının “ortak program” ile belirlenmesini talep etmek için çok fazla neden var.

Ayrıca, Ortak Program, toplumsal mutabakat için izlenecek yol konusunda zihinleri açabilir.

Ve İzmir, sosyal yapısı itibarıyla, gerek “ortak program” gerek “toplumsal mutabakat” oluşumunda önemli katkılar yapmaya muktedirdir.

Dünya’da ve ülkede esen değişim rüzgârlarının sert fırtınalara dönüşme potansiyeli var. İslamlaştırma politikalarının ülkede yarattığı travmalarla anılan bir dönem kapanırken, uzlaşma kültürüne fazlasıyla ihtiyaç duyulacak.

Dolayısıyla sosyal demokratlara çok iş düşecek.

Dahası Burjuvazinin bu ülkeye ve Cumhuriyet devrimine borcu var.

Gün bugündür.