GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
6 Şubat 2021 Cumartesi

Bir Boğaziçi masalı

Kampüse adımımı ilk kayıt günü atmıştım. Önceden yapılan okul ziyaretleri, tanıtım toplantıları, sanal okul gezileri yoktu o dönemlerde. Kayıt için bir gece önceden 22:00 arabasına binip sabahın köründe Gümüşsuyu’na varmıştık birkaç arkadaşımla. Şanslıydım İstanbul’a ailemle çok seyahatim olmuştu. Yol yordam dolmuş otobüs bilirdim. Atladık Hisarüstü’ne giden 559C halk otobüsüne.

Şimdilerde kelepçe takılan o giriş kapısını gördüğümde dünyalar benim olmuştu. Boğaziçi benim hayalimdi ve bundan sonra yazacağım hikâyem olacaktı. Bir masalın kahramanıydım, bu kapıdan içeri girebilmek için çok mücadele etmiştim, çok çalışmıştım, gecemi gündüzüme katmış birçok zorluğun üstesinden gelmiş Türkiye’de ilk yüze girmiş ve kendimi kapının eşiğine getirmiştim.

İlk kayıt günü ağladığımı hatırlıyorum. Süreç çok çetrefilliydi. Gece yolculuğu nedeniyle uykusuzluk beni sersemletmişti. Etraf oldukça karışık, kalabalık ve koşturmaca doluydu ve ben bir türlü bir yerden başlayamamıştım. Steplerde oturup etrafıma bakındım. Geleceğim için koşturmak bitmemişti. Kazanmak ve okula girmekle rahata kavuşmamıştım. Rekabet devam edecekti ama kendimi çok yalnız hissetmiştim. O sırada hayatımda daha önce hiç görmediğim biri bana yardım elini uzattı.

“Gel beraber halledelim.”

Rekabetin getirdiği yalnızlık duygusu dağılıverdi birden. “Boğaziçili Dayanışmasıyla” daha ilk günden tanışmıştım işte…

Boğaziçi önce “okumayı” öğretti bana. Bilgiye nasıl ulaşmam gerektiği, doğru kaynakları aramam gerektiği, gerçeği doğruyu yanlışı aklımla-mantığımla-kalbimle bulmam gerektiği, test kitaplarından edebiyata bilime sağduyuyla uzanan çok farklı bir yoldu.

Ezber değildi, olamazdı da…

Okudukça sorgulama başladı. Sorma ihtiyacı. Biz darbelerle büyüyen apolitik bir kuşaktık ne de olsa. Sormayı, sorgulamayı öğretmemişlerdi bize. Eleştirel ve özgür bakabilmenin en saf halini bu kampüste damıttık biz.

Arkasından farkındalık geldi. Özgür, demokrat ve özerk öğrenim ortamlarında değerlerimiz, hayattan beklentilerimiz, kendi yolumuzu kendimizin belirleyeceği bir inanç sistemi oluşturduk biz…

Kendine inan.

Yapabilirsin.

Özgürsün, özgür kıl.

Varsa, geliştir!

Beğenmiyorsan, değiştir!

Yoksa, sen yarat!

El uzat…Yol göster…Senin gibileri çoğalt!

Yoklukta yetinmeyi varlıkta paylaşmayı öğretti kaldığımız yurtlar.

Hoş görmeyi, senden benden ayırımı yapmadan birlikte yaşamayı öğretti- birlikte olabilmeyi…

Farklı sesleri dinlemeyi öğretti, farklı görüşlere açık olmayı…

Gerektiğinde tek yürek atmayı…

Boğaziçi’nin sosyetesi, kantini, manzarası, stepleri “buluşmanın ve uzlaşmanın” mekanları…

Kuzeyi, güneyi, yokuşu, merdiveni “önyargısızca ve eşit temsille” bulunduğumuz noktalar…

Soğuğu, ayazı, kışı ayrı baharı ayrı Boğaziçi Kültürü’nün ve geleneklerinin yüz elli yılı aşkın yeşerdiği zamanları…

Girişimcinin, bilim insanının, mühendisin, filozofun, sanatçının, esnafın, çiftçinin,  sporcunun en iyilerin bu kampüsün öğrencileri…

Türkiye’sine ve yaşadığı dünyaya her alanda değer yaratan on binlercesi bu masalın kahramanı.

Kahraman olarak girdiğini sananlar o kapıdan çok farklı çıkar.

Dünyayı keşfetmeye çıkar.

Özgüvenle çıkar.

Başı dik, gözü yukarıda çıkar…

Boğaziçi’ni masal yapan budur. İçerideki değişimdir. Akademik gelişiminin yanı sıra özgür iraden, demokrat kimliğin, tarafsız bakış açın ve uzlaşma kültüründür.

Bu yüzden gözü hep yukarıdadır, aklın mantığın dışındaysa direnendir, özgürce hakkını savunandır.

Kabul etmez, vazgeçmez…