GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
9 Ocak 2020 Perşembe

Bilgelik kolay değil

Yalnız söylediklerimle değil, söylemediklerimle de… Sevgili eşim Dolsin’e… diye ithaf etmiş Avram Ventura son kitabını.  Ne güzel…

Avram Ventura güzel şehrimizde yaşayan az sayıda Bilge Kişiden biridir… “İzmirli şair, köşe yazarı” olarak tanınırsa da bence onun düşünür yanı ağır basar. Avram Ventura’nın kişisel deneyimlerinden, gözlem ve sorgulamalarından beslenen Bilgelik Ağacının Gölgesinde adlı kitabı okuyunca ağacın Avram Abimin ta kendisi olduğunu gördüm.

Kitap, yaşama farklı pencerelerden bakmayı öneren yirmi iki denemeden oluşuyor.Sebatkâr bir okurun yıllar içindeki birikiminden damıtılmış bu içtenlikli yazılarda, başta Montaigne olmak üzere insanlığın yolunu aydınlatan pek çok sanatçı, biliminsanı ve düşünüre mütevazı bir dost selamı gönderen yazar; okurlarını edebiyat, sanat ve felsefenin derin sularında birlikte kulaç atmaya çağırıyor.

Alalı çok oluyor ama bitmesin istersiniz ya. Bazı kitaplar bitmez istemezsinin ya. Son günlerde elimden düşmeyen Murathan Mungan’ın, “Çağ Geçitleri” gibi…

Avram Ventura üstadımızın giriş denemesinden bir bölüm paylaşıyorum. Kitabı okurken o kadar çok, “ben de öyle düşünüyorum” , “ben de öyle yapardım” dedim ki. Ayrıca Ventura üstat yazar adaylarına da çok güzel dersler veriyor kitap boyunca…Ve de son zamanların en önemli iletişim araçlarından biri olan WhatsApp grupları için de (adını vermeden tabii ki) üslup ve âdapdersleri veriyor…

Bakın Montaigne denemesinde ne diyor Avram Ventura:

***

Zaman zaman bir araya geldiğim arkadaşlarımla olan söyleşilerimizde ya da sosyal medyada paylaştığım kimi 10 denemelerim için yapılan yorumlarda, birbirine benzeyen şu sözleri duyuyorum: “Benim düşündüklerimi yazmışsın!”, “Benim hissettiklerimi dile getirmişsin!” ya da anlattığım bir olaydaki davranışımı anımsatarak, “Ben de olsaydım, senin gibi yapardım!” Ne denli farklı birikim ve gelenekten beslenmiş, farklı yapılarda şekillenmiş olsak da, kimi konularda sergilediğimiz davranışlarda olduğu gibi, benzer duygu ve düşüncelerde buluşmamız da olağandır. Hiçbirimiz, yaşadıklarımızla bu dünyada biricik değiliz!

Benim başıma gelen bir olayın bire bir aynısı ya da benzeri, yeryüzündeki binlerce insanın da başından mutlaka geçmiştir veya geçmesi olasıdır. Kimimiz bunları dile getiremeyiz; bazıları anlatmakta daha başarılıyken, Montaigne gibi bazıları da yazmakta daha iyidir. Ben de naçizane biçemimle kendi bakışımı dile getiriyorum. Böylece kendimi anlatırken, ömrüm boyunca hiç tanımadığım, bilmediğim insanların hayatlarına da dokunmuş oluyorum.

Ne güzel Montaigne gibi düşünmek, onun gibi yazmaya çalışmak: içtenlikli, önyargısız, paylaşımcı, sevgiyle… Bu deneme ustasının kitaplığında yer alan bazı sözler de yazının başından beri söz ettiğim genel yaklaşımını özetliyor. Odanın ahşap sütunu üstüne yakılarak yazılmış şu Latince sözlere bakalım:

“Ben insanım; insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir.”

Denemeler’i okuyanlar için de bu sözler hiç yabancı değil!

Bir kirişte “Hiçbir şey bilmiyorum”, diğer bir kirişte “Görüş değişir”, bir başka kirişte de,“Hiçbir şey üzerinde düşünmem… Geri çekilirim… İncelerim,” sözleri ilgi çekiyor.

Kendimce yazmak için bir konuya yoğunlaşırken, her yönümle kendimi gözlem altında tutma, duygu ve düşüncelerimi inceleme fırsatı buluyorum. Özellikle neleri ya da kimleri seviyorum, karşı olduklarım nelerdir; olay ve insanlara olan yaklaşımlarım, gösterdiğim tepkiler, kendimce geliştirdiğim görüşler, eğilimlerim, tutkularım…

Kısacası, beni ben yapan her şey denemelerimi kaleme almak için bir çıkış noktası olabilir. Bunları yazarken de inandırıcı olmaya, doğruluk ve içtenlikten ayrılmamaya çalışıyorum.

Ben bu yolda ilerlerken okur da isterse bana eşlik edebiliyor.

Benzerliklerimizi, farklılıklarımızı gözlemleyip bunları kendince sorgulayarak, düşünsel bir yolculuğa çıkabiliyor.

Deneme yazmak, bir bakıma ayna tutmak; öncelikle kendime, sonra da okura! Bu nedenle deneme yazıları, beni geçmiş ve çağdaş yazarlarla olduğu kadar, okurla da yakınlaştıran bir köprüdür. Bununla birlikte okurlarımın çoğu beni tanımaz, ben de onlardan birçoğunu tanımıyorum, ancak bir denemenin duygu ve düşünce ortamı içinde buluştuğumuzda, aramızda adı konmamış bir yakınlık doğuyor, sanki eski bir dostla bir araya gelmiş gibi heyecanlanıyoruz.

Nitekim benim, Montaigne ile başlayan yolculuğum, günümüze kadar gelmiş deneme yazarı ustalarıyla sürerken, onlardan okuduğum bir sözcük ya da tümce, beni düşünmek ve yazmak için kışkırtabiliyor.

Eskiden tutkunu olduğum yazarları okumak için dergilerin yeni sayılarını bekler, yerli ya da yabancı yazarların yayımlanan yeni kitaplarını izlemeye çalışırdım. Çünkü yazarlar ancak gazete, dergi ya da kitap aracılığıyla okurlarına ulaşabiliyordu.

Öte yandan kimi yazarlar kendilerinden söz etmeyi ayıp sayıyorlardı. Bu yüzden yıllar boyu yazılarını birer gözlemci gibi kaleme aldılar. Oysaki deneme türünün sınırları içinde içtenlikle, birinci ağızdan anlatılan bir olay, bizi daha çabuk etkisi altına alabiliyor.

Bu şekilde yazarını daha iyi anlamaya çalışıyor, onunla duygudaşlık kurabiliyoruz. Günümüzdeyse internetin yaygınlaşması ve sosyal paylaşım sitelerinin çoğalması ile okuma mecrası giderek ülkenin sınırlarını aştı.

Öyle ki yazılan, paylaşılan her şeyin, iletişim kanallarının açık olduğu tüm ülkelerdeki insanlarla buluşması artık olanaklı. Bu alanlarda yer alan bir yazının, bilgi ya da görüntünün, kısa bir zaman dilimi içerisinde sayısız kişiye ulaştığını görüyoruz. En önemlisi, bu ortamlarda hesabı olan çoğu insan, bilinçli ya da değil, birer deneme yazarı olarak karşımıza çıkıyor. Duygu ve düşüncelerini okurken, çektikleri fotoğraf ve video görüntüleriyle o insanları fiziksel olarak da tanıma olanağı buluyoruz.

Ancak içten olmamız gerektiğini söylerken doğrusu bu kadarını kastetmediğimi belirtmeliyim. Bu sözlerden sonra sakın sosyal paylaşım sitelerine karşı olduğum sanılmasın. Sağduyuya dayalı yerleşik kuralları ve bir başkasının sınırlarını aşmadığımız sürece, her türlü özgürlükten yanayım.

Hele de kişi kendini bir deneme tadında ifade edebiliyorsa, düşüncelerine katılmasam da, onun yanında yer almaktan gocunmam. Çünkü bir deneme yazısının özgünlüğü kadar, onun temsil ettiği özgürlük de önemlidir, diye düşünüyorum.

Bununla birlikte birçoğumuzun abartılı kendini gösterme eğilimi karşısında, yaşıyor olsaydı Montaigne bile şapka çıkarırdı!

Madem söze Montaigne ile başladık, bir dosta gereksinim duyduğunda tek gerçek dostunun Montaigne olduğunu fark eden ünlü yazar Stefan Zweig’ın sözleriyle noktayı koyalım: “İşte buradaki ‘sen’de yaşayan bir ‘ben’ var. İşte burası, tüm uzaklıkların ortadan kalktığı yer. Basılı sayfa gözden yiter, kanlı canlı biri odaya girer. Dört yüz yıl duman gibi dağılır gider.”

***

Sevgili Avram Ventura’dan alıntıladığım denemenin bir bölümünde koyu renk olarak işaretlediğim kısımları dostlarıma “WhatsApp âdabı” olarak önereceğim bu yazı ile birlikte…

Teşekkürler sevgili abim, üstadım…