GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nuray ÖTGÜNÇ
YAZARLAR
28 Aralık 2011 Çarşamba

Benim vekilim

Vekil, bir kişinin kendi işini yapması üzere görevlendirdiği kişidir.
 
Bende öyle yaptım
Vekilimi beni temsil etmesi için meclise gönderdim.
 
Ama benim gönderdiğim vekil, Türkiye’nin geleceğini düşüneceğine, kendisini seçen insanların daha iyi şartlarda yaşaması ve ülkenin daha iyi yönetilmesine katkı koyacağına, kendi derdine düştü.
Gece yarısı operasyonuyla maaşına % 50’in üzerinde zam yapılmasına yardımcı olup, ülkenin büyük bir kesimini oluşturan asgari ücretle geçinen halkın cebinden kendilerine ödenen maaşının artmasına katkı koydu.
 
Kısaca, biz değil ben varım dedi.
 
Millet olan biz, ermeni yasa tasarısı ile ilgilenip Fransızlara diş bilerken, vekilim gece yarısı mecliste kıyak emeklilik yasasını geçirerek, bizim olaya Fransız kalmamızı istedi.
Millete 20 lira zam için kaynak yok ‘’ekonomi gemisi batar’ ‘edebiyatı yapan zihniyet kendisine gelince ‘’ gemisini yürüten kaptan’’ deyimiyle yoluna devam etti.
 
Ama unuttuğu bir şey var.
 
Millet olan benim, o benim vekilim.
Ben aslıyım, o suret.
Gerektiği yerde sözünün dinlenmesi gereken kişi benim, o dinleyici.
Ben onu oraya dinlemek, çözüm üretmek için gönderdim
Kavga etmek, ego tatmin edip güç, gövde gösterisi yapmak için değil.
Hizmet etmesi, saygı göstermesi gereken kişi o. Hizmet edilmesi ve saygı gösterilmesi gereken kişi benim. Milletim.
 
Hatırlatmak isterim öğretmeni, doktoru, işçiyi, öğrenciyi emekliyi ve çiftçiyi.
Hepsi hayat denilen kavganın savaşçısı.
 
Hani bir Hz. Ömer vardı.
 
Ne oldu Ona?
 
Hani fazla olan elbisesini fakire veren, maaşını fazla geldiği için kabul etmeyen, her türlü gösterişten kaçınan, tevazusu dillere destan olan, her müslümanım diyenin örnek alması gereken büyük halife, düzgün delikanlı adam.
 
Sol gösterip, sağ vurmak galiba bizim şanımızdandır.
Ne diyelim?
 
Hz. Ömer'in dediği gibi:
''İnandığınız gibi yaşayamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız’’
 
 
Bu arada bir yıl daha geçti.
 
Kar tanesinin cama yapıştıktan sonra su haline geçip, tutunamayarak aşağıya akıp gitmesi kadar hızlı geçiyor zaman.
Arkamızda bıraktığımız müjdeler ve hayal kırıklıkları ile koşturmaya devam ediyor hayat.
Koca yılın finalini yaparken hayallerimizi, umutlarımızı eskimiş yıldan alıp, daha gelmeden bindiriveriyoruz yeni yılın omuzlarına.
 
Evet, geldi yeni yıl.
 
Yeni umutlar vaat ederek, yeni hedefler yaratarak.
Kimi zaman eski hedeflere ulaşmanın mutluluğunu, kimi zamanda hadi yeniden bir umutla dedirten bir başlangıç olarak.
Sevdikleri hatırlatıp, aratan ve bir dilek tutturtan, içten içe olmayacak olsa da, bir gün bile olsa bütün dertleri unutturan veya her şeyi tüm çıplaklığıyla önümüze seren.
 
Kısaca,
Kazanılanlar ve kaybedilenlerden sonra bize kalan en önemli kazanç tecrübelerimizi elimize alarak kapısını çalıp girerken 2012’ye…
Daha güzel, daha mutlu, daha aydınlık ve daha özgür günler düşleyerek,
Sağlık, huzur ve mutluluk dolu bir yıl dileyip, bütün güzelliklerin yanı başınızda olmasını temenni ederim.