GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
29 Kasım 2017 Çarşamba

Basmane günlerinden aklımda ilk kalan…

Geçen hafta katıldığım Basmane Günleri’nden o kadar çok yazı konusu çıktı ki… Bir kere belli bir yaş grubu ile daha gençlerin yer isimleri üzerine anlaşmalarının zor olduğunu bir kez daha gördüm…

Hele kent üzerine araştırma yapanların, eski harita okuyanların işi öylesine zor ki. Sevgili dostum İlhan Pınar, haritalar üzerinden Basmane ve çevresini anlatırken gördüm. Neredeyse Basmahane dışında kalan isim yok aradan geçen 100 yıl içinde…

İsimlendirme ve ad verme geleneği her dil ve kültürde değişir. Bu nedenle ulusların zihniyet kodlarını ele veren pek çok izlekten biri olarak kabul görür araştırmacılardan… Öylesine zengin ipuçları barındırır ki, neredeyse başlı başına bir uzmanlık alanı diye algılanır olmuştur uzun zamandan beri…

Sevgili Bilge Umar Hocam,  Değerli Ahmet Uhri kardeşim. Bir mevzuya mutlaka etimoloji ile başlarlar isimlendirmelerde…  Dilcilerden anlam-bilimcilere, etnograflardan kültürel antropoloji çalışmalarına ve tarih araştırmalarına kadar geniş bir çevrede ilgi konusudur. Ben de bayılırım bu muhabbetlere…

Kent içi veya dışı hiç fark etmez. Mevki ve bölge isimleri, söz konusu yerlerin geçmişi hakkında önemli veriler saklar. O nedenle bu isimleri değiştirmek, son derece sakıncalıdır.

Kentsel yaşamın geçmişini ele veren hatıra ve referansları yok etmek anlamına gelir. Bilebildiğim kadarıyla bu uygulamayı yansıtan en eski örneklere, 1908’den sonra 2. Meşrutiyet Yıllarında  rastlanıyor. Belirtilen dönemdeki uygulamaların geniş kapsamlı olduğunu da eklemek gerek! O yıllara kadar adı Ayasuluğ olan ve bir Hıristiyan azizinin adından gelen yerleşmenin adı, birden bire Selçuk oluverir… Dönemin milliyetçilik dalgasının yansımasıdır tahmin edileceği üzere bu uygulama… İttihat ve Terakki…

Örnekleri binlerce kelimesiyle ifade etmek mümkündür. Üstelik başka gerekçelerle de isim değişikliği yapmaktan pek haz ettiğimizi, günümüze kadar devam eden uygulamalardan biliyoruz. Hem yerel ölçekte hem de yurt çapında, çeşitli vesilelerle yüzlerce yıllık geçmişi günümüzden koparma konusunda epeyce mesai harcandı ne yazık ki! Hem de halkın verilen isimler yerine eski isimleri kullanma konusundaki ısrarına rağmen… Allahtan 1999 yılından beri kentimizde daha önce yaşanan yer adı değiştirme ve kel alaka isimler verme konusunda hiçbir uygulama görülmedi… Son derece isabetli bir tutum olduğuna hiç şüphe yok…

TAMAŞALIK VE TİYATRO

İzmirliler antik tiyatronun da bulunduğu yamaca “Tamaşalık” diyor mesela… Kelimenin aslı ‘Temaşalık’ ve seyirlik yer anlamına geliyor. Türklerin bu kente geldiği günlerden beri bu isimle anıldığına hiç şüphe yok üstelik. Orada antik tiyatro yani bir seyirlik yapı olmasından mı yoksa körfeze hakim manzaralı bir bakış açısını barındırıyor oluşundan mıdır bilinmez! Kim bili,belki de her ikisinin birden etkisi vardır. Çünkü Anadolu’da, her iki anlamda da kullanıldığına dair örnekler bulmak mümkün. Mesela, Edremit’in köylerinden birisinin adı Temaşalık ve antik bir yerleşme bulunuyor orada! Diğer bir örnek ise Amasya’nın Göynücek ilçesinden: İlçenin eteğinde kurulu olduğu orta Karadeniz dağlarının bütün ovaya hakim bir noktasında duran büyük kayaya, Temaşalık kelimesinin billur gibi Türkçesi olan “Bakacak” tepesi ismini vermişler… Tabiat ve medeniyetin buluşturulduğu bir isimlendirme örneği kısacası!

PAZAR YERİ VE AGORA

Agora’dan Emir Sultan’a doğru eski Müslüman mahalleleri içinde kısacık bir yürüyüşle ulaşılan küçük meydan “Pazar yeri” adını taşıyor; mahallenin de ismi aynı zamanda! Türklerin bölgeye yerleştikleri zamandan beri bu isim yaşamaya devam ediyor İzmir’de!

Değiştirildiğini düşünsenize bir an; kentin kaç yüz yılını tanımlayan bir şifre yok edilmiş olur değil mi?

 Binlerce yıldan beri yaşamış ve artık İzmir için çok önemli bir gelecek unsuru olan Agora’nın hemen yanında olmasından dolayı “Pazar yeri” isminin verildiğini düşünecek olursak; taşıdığı değer daha çarpıcı bir şekilde ifade edilmiş olmaz mı “Pazar yeri” isminin? Aynı şekilde “Havra sokağı” adının olmadığını düşünsenize bir an! Kentin kaybedeceği anı birikimini tahayyül edebilir misiniz?

Ya çifte çeşmeleri artık pek seçilemiyor diye “İki çeşmelik” adını  değiştirselerdi şimdiye kadar? İsimlerin ne denli önemli bir miras taşıyıcısı olduğunu bu son örnek, belki de çok iyi bir şekilde kanıtlamaktadır. Çünkü baksanıza, şimdi kurumuş olsalar da, bir zamanlar orada akan çeşmeler bulunduğunu ne kadar kesin bir dille hatırlatıyor, değil mi? Bunlar değiştirildiği halde, İzmirlilerin ısrarla ve inatla eski isimlerini kullanmaları sonunda günümüze kadar yaşayan yüzlerce örnekten sadece birkaçı…

Ama sokaklar… Eski haritalara bakıp güzelim isimlerini neden değiştirmişler diye sorduğum sokaklar! Evet yüzlercesi sadece birer sayıyla anılıyor ne yazık ki epeyce bir zamandır. Şifrelenmiş sokaklardan oluşan bir kentimiz var yani; aman ne güzel!!!

NUMARALAR VE  SOKAK İSİMLERİ

Kuru, sıradan, birkaç rakamdan ibaret sayılar; her biri uzun bir yaşanmışlık ve kentin geçmişini her an diri tutan şahitler gibi duran isimleri ikame edemezler kesinlikle… Belki de haklı bir gerekçeyle, 1936 yılında İzmir Belediyesi’nin neredeyse toptan değiştirdiği ve nümerik sisteme geçmesi nedeniyle pek çoğu unutulmuş olan sokak isimlerinin ihya edilmesi nasıl olurdu acaba?

Şimdi oturmuş olan sistemi bozmak olur diye hemen karşı çıkmak yerine şöyle bir düşünsek! Hem zaten sokak numaralarını tamamen iptal etmek de gerekmez hani; aynı tabelada hem sokak numarası hem de eski ismi bir arada kullanılabilir pekala… Allahtan İzmir Belediyesi 1936 yılında bu isimleri nümerik sisteme dönüştürürken, hem eski isimleri hem de hangi ismin hangi sayılı sokağa ait olduğunu gösteren bir kitap yayınlamış.

Hazır Kemeraltı ve çevresi elden geçirilip yeniden İzmir’e entegre edilmeye çalışılıyorken  tam sırasıdır… Yüzlerce yıllık sokak isimleri ihya edilsin şehrin, adeta kişiliğine kavuşsun yeniden