GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mahmut YILMAZ
YAZARLAR
6 Şubat 2019 Çarşamba

Başkan atamaları

Başlığı utanarak attım.

Ne demek başkan ataması.

Valiyi atarsın, kaymakamı atarsın, devlet memurlarını atarsın ama belediye başkanının atanması artık demokrasinin bittiğinin ilanıdır.

Belediye başkanı yerelden olur, aday olduğu kentin içinden olur.

Eğer şehirde bir ay yaşamamış birisini atıyorsan o şehre büyük saygısızlık yapıyorsun demektir.

Odunu koysam seçilir muamelesi yapıyorsun demektir.

Belediye Başkan adayı yerli olmalıdır. Hatta yerlinin de yerlisi olmalıdır.                 

Bu genellemeden sonra İzmir’e bakalım.

AKP Büyükşehir adayı dışarıdan. Acaba İzmir’de aday olabilecek birisi yok muydu? Bir eski bakanı göndererek daha çok oy alınacağı düşünüldüyse, yanlış düşünülmüş. İzmir’li bunu yemez. CHP’nin basiretsizliğine rağmen elli artı biri bulmak çok zor görünüyor.

CHP’ye gelince, atamaları Erdoğan yapsa herhalde böyle yapardı.

Sırf Aziz Kocaoğlu’nu siyaseten yok etmek için ona bağlı olduğu düşünülen belediye başkanları aday gösterilmedi.

Şöyle yada böyle görev yapan başkanlar tanınmıştı, bir kaçı hariç tamamı ilçelerinde tanınıyor, seviliyorlardı. Oysa birisi Büyük Şehir olmak üzere beş eski belediye başkanı atandı, diğerleri resmen harcandı.

Yeni adaylar iyi olabilir, bu ayrı bir mevzu. Asıl mevzu Büyük ŞehirAdayı hariç başarıya endeksli bir atama yapılmamış olmasıdır. Görünen o ki Kılıçtaroğlu’nun 31 Mart değil, 1 Nisan korkusu var. 1 Nisanda imza toplamayacak kişiler atanmış, yoksa seçim kazanmış kazanmamış önemli değil.

İzmir’de CHP’ye kerhen oy veren Ak Partiye Oy Vermeyenler Partisi var. Sonuçları belirleyende bu parti.

Bu partinin üyeleri usandılar CHP’nin tutarsızlıklarından.

Ak Partiye oy vereceğim diyeni de duydum sandığa gitmeyeceğim diyeni de.

Benden dost uyarısı, artık gerisini siz düşünün…..

 

TRAFİĞİ TIKAYAN UYGULAMA

Menderes çevre yolundan İzmir’e doğru gelirken adliyenin karşısındaki emniyetin önünde ve aynı istikamette havaalanı kavşağında trafik polisleri zaman zaman trafik kontrolü yapıyorlar.

Kontrol yaparken yolun bir kısmını kapatıyorlar. Tamam, buna bir diyeceğimiz yok. Ancak kontrolü bitirdikten sonra yolu kapattıkları plastik işaretleyicileri toplamıyorlar. Buda yolun iki şeritten bir şeride düşmesi nedeniyle trafiğin akışını engelliyor.

Kontrollerin yapıldığı yerin viraj olduğunu düşünürsek işaretlerin görülememesi nedeniyle kazaların olması mümkündür.

Hadi müdürlerim kaldırttırın şu işaretleyicileri, çok geç olmadan….

 

Şiir yerine eski bir makale olsun bugün.

 

BEKLERKEN

Hayat beklemektir aslında.

Bir yere yetişirken de bekliyoruzdur, zamanında yetişmeği beklemek gibi. Yetiştiğimizde beklenmedik bir sonuç çıkmamasını umarak bekliyoruzdur muhtelif sonuçları.

O sonuçlar ki mutluluk yada hayal kırıklığının beklenen travmalarıdır.

Herkes bir Godot yaratmıştır kendi hayatında ve hiç kimse kim olduğunu bilmez Godot’un.

SamuelBecket’de bilmiyordu kim olduğunu yarattığı Godot’un.

Ne hasta bekler sabahı

Ne taze ölüyü mezar

Ne de şeytan bir günahı

Seni beklediğim kadar

Diye inleyen Necip Fazıl’da bekliyordu yarattığı Godot’u. Beklenen hayal kırıklığına dönüşünce gelme istemem, yokluğunda buldum seni der. Yokluğunda bulmak, işte bütün büyü buradadır. Varken bile bulamayan yokların memleketinde, yokluğunda birini bulmaktan yüce ne olabilir.

Sadece bir dolunay mevsimi kaldı son yazdan. Temmuzda uzaklaşıyor hızlı adımlarla. Beklenmedik yıkılışlarla birlikte yapraklar yaşlanıyor gözlerimiz önünde. Yeşil sarıyı sindiriyor solgun sonbaharlara.

Bu kıyı şehrinde yazın Godot’u yağmur bulutları daha bir zaman gelmeyecek. Taze aşklar geçmiş aşkları süpürüyor güz yapraklarıyla. Ve aşklar kırılıyor, aşklar çıtırdıyor kurumuş dallar gibi…

Bir zaman avutur sonyaz. Bir zaman olgunluğun yaşlı dizeleri çocuklaşır aşkın göz yaşlarında. Sonra, sonra Godot’unu yaratmış aşıklar bekleşir ayın gölgesinde.

Hafiften bir imbat eser. Bir nefes çekilir cıgaradan.

Yokluğunda bulunur sevgili.

Godot yaratılmıştır artık.

Ne kötü.

Bir Godot’u bile yok memleketin.

Kahreden yanlışlık burada…

Ve yalnızlık bilemiş dişlerini.

Üstüne gidiyor umudun…