GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
11 Ekim 2017 Çarşamba

Atatürk’ün İzmir’de verdiği büyük ders…

Ulu Önder Atatürk ile İzmirli Latife Uşaklıgil, 29 Ocak 1923’te evlendiler; 5 Ağustos 1925’te boşandılar…

Bir yastığa baş koymaya karar verdiklerinde…

Atatürk 42, Latife Hanım 25 yaşındaydı…

Tam 1000 gün evli kaldılar…

Mustafa Kemal 57 yaşında aramızdan ayrıldı, Latife Hanım 77 yıl yaşadı…

Büyük kurtarıcı bir daha hiç evlenmedi…

Peki; “Neden boşandılar?”

Bunu tam olarak kimseler bilmiyor…

Rivayetlerin ötesinde zaten “gerçek nedeni” bilmek imkansız gibi bi’şi…

***

Ancak…

O 1000 gün içinde öyle olaylar yaşadılar ki, özellikle bir tanesi, “Geçmiş Zaman Olur Ki, Hayali Cihana Değer” özsözünü hatırlatır cinsten…

Bu özsözün anlamı şu:

“Öyle anlar vardır ki, onları hayal edip baştan yaşamak bile dünyaya değer…”

***

Şimdi okuyacağınız kısa anı, Latife Hanım’ın az bilinen hatıratlarından… İlk kez 1 Mayıs 1950’de yayınlandı… Tam bir ibretlik öykü… Üstelik İzmir’de geçiyor… Latife Hanım, o İzmir gecesini şöyle anlatıyor:

***

“Evli bulunduğumuz sıralarda idi… İzmir’deydik… Doktorların tavsiyeleri gereği asude (üzüntü ve sıkıntılardan uzak) bir hayat geçirmesi gerekiyordu… Bu tavsiyelere ancak birkaç gün uyabildi… Bir türlü uyuyamadığı bir gece, saat 02.00de…

“Latife, ben şimdi atlı tramvaya binmek istiyorum… Haber ver… Hep birlikte gidelim…” dedi…

O saatte bir tramvay bulmanın imkansızlığını Atatürk’e anlatmak mümkündü; fakat bu arzusunun yerine gelmemiş olması O’nu belki de üzecekti…

“İstirahat etseniz daha iyi olmaz mı? Vakit de oldukça geç” dedim…

“Ben de oldukça geç olmasından istifade ederek tramvaya binmek istiyorum ya…” diye karşılık verdi…

Yavere haber verdim… Kısa bir süre sonra…

“Tramvay hazır… Emrinize amade…”

Yanına yaverlerini de aldı… Yaşlıca bir sürücü sürekli atları kamçılıyordu…

Atatürk sürücünün yanına yaklaştı ve sordu:

“Sen atları kamçı ile mi idare edersin?”

Sürücü, vazifesinin ehli bir adam tavrıyla:

“Tabii Paşam… Kamçısız idare edilir mi?”

Atatürk dayanamadı…

“Neden idare edilmesin?”

Sürücü, “Biz görmedik” deyince, Atatürk yerinden fırladı:

“Durdur atları!” dedi, “Yerine ben geçeceğim… Sen şu yerini bana ver de, ben kamçısız idare edeyim…”

Tramvaycı derhal yerini terk etti… Atatürk bir hamlede sürücünün yerine geçti; dizginleri eline aldı… Kamçıyı havada şaklatarak, atları sürmeye başladı… Tuhaf değil mi, atlar daha hızlı gidiyordu… İhtiyara döndü…

“Nasıl, idare edebiliyor muyum?” dedi…

“Benden daha güzel idare ediyorsunuz Paşam…”

“Ben de senin gibi idareciyim… Ben de yüzlerce, binlerce, on binlerce insanı idare ettim… Onları ölüme giden yola seve seve sevk ettim… Fakat bir tanesine kamçı kullanmadım…”

Bu sırada Atatürk’e:

“Paşam, dedim; ben de biletçi olsam…”

Atatürk yüzünü ciddileştirerek:

“Çok güzel olur, biletleri çaldırmazsın…”

Ve sonra ilave etti:

“Kamçısız tramvay idare ediyorum… Beni fazla konuşturma…”

Atatürk, bunu birine ya da birilerine ders vermek için yapmıştı… Fakat kime? Bilmiyorum…”

***

Sizce, bu anıdan nasıl bir “ders” çıkarmalıyız?

Sonsöz: “Beni övme sözlerini bırakınız, gelecek için neler yapacağız onları söyleyiniz…”