GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
22 Haziran 2020 Pazartesi

Aşk ve ölüm

Her insan yeni bir mücadeleyi başlatamaz. Çünkü bir mücadeleyi ilk başlatan olmak yaratıcılık gerektirir. Kararlılık ve cesaret de gerektiren “yeni mücadele”, aynı zamanda engelleri bir bir aşmayı göze almak da demektir.

Bu çok zordur. Az insan başarabilir.

Yeni bir düşünce yaratmak, yapmaya cesaret etmek, karşılaşabileceği ekonomik, sosyal, siyasal ve muhafazakâr engelleri aşmak hakikaten zordur. Bu nedenle insanların neredeyse tamamına yakını, ancak başarılmış başlangıçları “taklit” ederek yaşar.

Fakat hayatta öyle durumlar vardır ki, örneğin aşk ve ölüm bunlardandır, yaratıcılık gerektirmez. Parmak izi gibidir. Kararlılık ve cesaret gerektirmeyen aşk ve ölüm, yaşanan her olaydan farklı olarak kral ve dilenciyi de eşitler. Denebilir ki herkesin eşitlendiği iki gerçek, bizi çoğu zaman hazır olmadığımız bir anda gelir bulur.

İnsana yaşamı sevdiren ve hatta yaşama bağlayan en önemli değer aşktır.  

Aşk o kadar güçlü bir duygudur ki ölümü de unutturur. Aşık sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, kederlenir, sevinçlere boğulur, hayalden hayale savrulur…

İnsana her şeyi düşündüren aşk duygusu, ölümü de en az hatırlatandır dersek abartmış olmayız.

***

Sevmek ve aşık olmak, hiçbir engel tanımaz. Aşk, nereden geldiği bilinmeden çıka gelir ve doğrudan insanın benliğini kuşatır. Aşkın karşılıklı olması, dengi dengine, yasalara ve törelere uygunluğu ancak bir şans olabilir.

İlginç olan şudur ki bu şansa sahip olmayanlar da aşık olabilirler. Denebilir ki insanların çoğu eşitsizlikler içinde kıvranıp dururken bile aşık olurlar. Aşk duygusunu tadan her kim olursa olsun bütün çaresizlikleri bir bir önemsizleşir ve aşk denen asil ve yüce duygu ile insan eşitler arasındaki yerini alır.

Aşk, insanı hayata çelik halatlardan daha güçlü bağlarla bağlar.

İçinde yanar dağların fokurdadığı aşığı, güç yetiremeyeceği engellerle korkutamazsınız. Onun bir tek korkusu olabilir, o da sevdiğinin zarar görmesi.

Engeller bu aşamaya vardığında sevdiği zarar görmesin diye fedakarlığa yönelir. Bu durumda feda edemeyeceği varlığı yoktur. Her şeyini fedaya hazır kişinin, sevdiğinin kılına dahi zarar gelmesine gönlü razı olmaz.

Aşk duygusu aşıkta o kadar güçlüdür ki insana kral veya dilenci olmayı dahi unutturur.

Dolayısı ile aşk, insana verdiği zevk bakımından her türlü eşitsizliği ortadan kaldıran ve insanı mutlu yapabilen en yüce duygudur.

***

Ölümü farklı kılan ise her zaman erken gelen, istenmeyen ama kaçamayacağımız bir sondur. Çoğumuzun sonu aynı olaya ve aynı vakte bağlı olsa da hepimizin ölüme tepkisi aynı olmaz.

Ne kral, kral olduğu için ölmeyi olgunlukla kabul edebilir ne de dilenci ölümünü yoksulluğuna bağlayabilir. Kralı efsanevi törenlerle ölüme ikna edemeyeceğimiz gibi dilenciyi de ölümden sonraki hayatın güzelliklerini telkin ederek ölmeye razı edemeyiz.

Ama sonunda istemese de herkes ölür.

Eşitlendiğimiz ikinci nokta da ölümümüzdür.