GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
5 Eylül 2020 Cumartesi

Artistlerin hayatı neden hep filmlere benzer?

Burnu biraz havalarda mıydı?

Evet, öyleydi…

Güzelliğine mi güveniyordu?

Aynen öyle…

Gelin görün ki, yaşı küçüktü “şöhret” olmak için…

En çok da…

Babasının uluslararası şöhretiyle gurur duyuyordu…

Doğrusunu söylemek gerekirse…

Hayallerini süsleyen aslında…

O günkü adıyla “artistlik” değildi…

Babacığı gibi büyük bir “şarkıcı” olmaktı…

Şansa bakar mısınız?

O küçük kız…

Hem sinema yıldızı oldu hem de şarkıcı…

***

Babası Lütfi Güneri, genç Cumhuriyet’in…

En gözde şarkıcılarından biriydi…

Dünya yıldızı olmayı çok arzu ediyordu ama…

O günlerin Türkiyesi’nde bu mümkün mü?

İstanbul’da yaşıyordu…

Bi’sabaha karşı kararını verdi…

Fırsatlar ülkesi Amerika’ya gidecekti…

Ve dediğini yaptı…

Karısını ve minik kızı Selma’yı alıp, “Ver elini Yeni Dünya” dedi…

Küçük kız, ilkokulu Amerika’da okudu…

Bale eğitimi aldı…

Ortaokul zamanı gelince…

Baba, Amerika’da kaldı; anne Neriman kızıyla İstanbul’a döndü…

Şişli Koleji ile Kandilli Kız Lisesi’nde yatılı okudu…

Diplomayı aldı, öğrenimi bıraktı…

***

Henüz 14 yaşına girmişti…

Kader, O’nun için “yepyeni” bir sayfa açtı…

Mahallede gençlik sırlarını anlattığı bir Nurten Abla’sı vardı…

20’li yaşlarda, güzel bir kızdı Nurten…

Bir derginin açtığı Sinema Yıldızı yarışmasına katılacaktı…

Selma’ya, “Sen de gel, yanımda ol” dedi…

Küçük kızın canına minnetti…

Ve…

O gün, ne oldu biliyor musunuz?

O küçük kız paldır-küldür “yarışmanın finalisti” oldu…

Anne itiraz etti, “Benim kızım daha 13 yaşında…”

Arkasından ekledi:

“Babası Amerika’da dünyada izin vermez…”

Yarışmayı düzenleyenlerden “pes” dedirten cevap geldi:

“Lütfi Abi bizi tanır, merak etmeyin!”

Nitekim…

Amerika’dan köstek yerine destek geldi…

Babası da “artist” olmasını istiyordu…

Birkaç ay sonra o güzeller güzeli kız 14 yaşına girdi…

Takvimler 1964’ü gösterirken…

İlk filmi için kamera karşısına geçti…

O’nu beyazperdede izleyenler…

Aynı yılların dünya starı Fransız yıldız Leslie Caron’a benzetiyorlardı…

Sadece o yıl altı film çevirdi…

Ertesi yıl 15 yaşında “inanılmaz bir rekor”un sahibesi oldu…

***

1965’te…

Hem de daha 15’inde…

Erdoğan Tokatlı’nın yönettiği “Son Kuşlar”da…

Ediz Hun ile başrolü paylaştı…

Seyircilerin ağlamaktan helak olduğu filmde…

Maddi sıkıntılarından kurtulabilmek için…

Ailesi tarafından evlendirilmeye çalışan bir kızı canlandırdı…

Gözyaşı sel oldu…

Film, gişe rekorları kırdı…

Üç ay sonra…

Bu kez Duygu Sağıroğlu’nun rejisörlüğünü yaptığı…

“Ben Öldükçe Yaşarım” filminin tepesine…

Adını Yılmaz Güney ile birlikte yazdırdı…

Gösterime girdiği sinemalarda…

İzdihamdan kapıların kırıldığı filmde…

Çocuk kadın görünümü ile bir dansöz kızı oynadı…

Aynı yıl 17 film çevirdi…

***

O yılın (1966) yaz aylarında düzenlenen…

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde…

Türkiye’de ilk kez…

Her iki filmde sergilediği olağanüstü oyun gücüyle…

“Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu” seçildi…

Sahneye çıkıp…

Altın Portakal heykelciğini havaya kaldırdığında…

Tam 15 yaşındaydı ve…

Yeşilçam ilk kez böyle bir olay yaşıyordu…

Oyuncak bebeklerle oynamaktan yeni vazgeçen o kız…

Türkiye’de Sinema’nın “yeni yüzü” olmuştu…

***

Türkiye’nin yıldızı olunca…

Herkesin başı döner…

O kızın da başı döndü…

Ama Yeşilçam’ın yeni süper yıldızı olduğu için değil…

Yakışıklı meslektaşı Yusuf Sezgin’e vurulduğu için…

Artık o güzel kızın hayatının bundan sonrası…

Adeta hızlandırılmış bir filmden farksız hale gelmişti!

Henüz liseye gitme yaşındaydı ama…

Aşk ferman dinlemiyordu; evlendiler Yusuf Sezgin’le…

12 yıl evli kaldılar…

Bir yavruları oldu; Umut koydular adını…

Herkese, “Yusuf benim gönlümün prensi” diyordu…

Ancak, yürütemediler…

O evlilik 12 yıl sürdü; dostça birbirlerine veda ettiler…

***

Yeşilçam, 70’lerin ortasında krize girince…

Baba yadigarı mesleği yapmaya karar verdi…

İlk sahneye çıkan sinema yıldızı oldu…

Yıllarca…

Her dilden batı müziği söyledi…

Sonra alaturkaya heves etti…

Assolist olarak sahneye çıkmadan önce iki yıl ders aldı…

O güzel aktriste en büyük desteği Sezen Aksu verdi…

***

Gönül dünyası Yusuf Sezgin’den sonra uzun süre boş kaldı…

Sonra…

Birdenbire karşısına…

Eski nişanlısı baterist Asım Ekren çıktı…

Dönemin başbakanı Turgut Özal’ın kızı Zeynep’ten yeni boşanmıştı…

1990’da evlendiler…

İki yıl sonra “Olmadı…” deyip, boşandılar…

Çok ilginçtir…

Boşandıktan birkaç ay sonra…

Yeniden evlendiler…

Yine iki yıl sürdü ve yine yürütemediler…

Sonunda ikinci kez boşandılar…

***

Bir dönem 100 filmde oynayarak…

Türk Sineması’na damga vuran…

Yıllarca sahnelerde güzel sesiyle dinleyenlerini büyüleyen…

Dört tane 45’lik plak dolduran…

Selma Güneri…

Bugün 70 yaşının tüm güzelliğini yaşıyor…

Mutlu, sağlığı yerinde…

Masum yüzü, güzel gözleri, kalkık burnu ve…

Her daim koruduğu kıskandıran genç kız görüntüsü ile…

Hala Türkiye’nin sevgilisi…

En son…

Dokuz yıl önce film çevirdi…

Bir kez olsun “estetik” yaptırmadı…

Sevdiklerine hala “slikonsuz dudakları” ile gülümsüyor!

Hiçbir zaman…

“Yeşilçam’ın Dört Yapraklı Yoncası”nın arasında olmadı…

Fatma Girik, Türkan Şoray, Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit

Başka basamakların yıldızı oldular…

Selma Güneri, mesafe koymayı bildi…

Ne esas kadınların yanındaki komik kız oldu…

Ne de kötü kadın rolü oynadı…

Yarım asır önce…

Yılmaz Güney’in kendisine tavsiye ettiği…

“Kamera karşısında oynuyormuş gibi yapma, yaşa…” sözlerini hiç unutmadı…

Dönemine (50 yıl önce) baktığınızda…

Yapımcılara…

“Önce senaryoyu okumak istiyorum” diyebilen…

Bir kaç kadın oyuncudan biri oldu!

Rolüyle hep bütünleşti “kişilikli” filmlerde oynadı…

Son olarak…

Dokuz yıl önce TV dizisi “Dinle Sevgili” kadrosunda yer aldı…

Hep masumdu… Hep melekti… Hep güzeldi…

Kalplerde hala o haliyle yaşıyor!

Nokta…

Sonsöz: “Selma Güneri, Yeşilçam’ın gelmiş geçmiş en güzel (doğal) aktristidir… Ve hala çok güzel bir kadın…”