GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
14 Eylül 2020 Pazartesi

Akıllar karışık

Kendilerini aydın, ilerici, demokrat, solcu, Atatürkçü ve benzeri sıfatlarla tanımlayanları yeni Dünya düzenine geçiş sürecinde bekleyen tehlike, yeni zamanların gericiliğidir.

Batı çıkışlı bir şablona göre dizayn edilen ve alaturkalaştırılmış batı düşüncesi üstünde yükselen Türkiye Cumhuriyeti, paradoksal yapısıyla dikkat çeken bir model olarak uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmiş ve Batı Bloku içinde yerini almıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarındaki antiemperyalist tutum bu tercihe engel teşkil etmemiştir.

Cumhuriyet devrimiyle gelen sistemde mülkiyet ve üretim ilişkileri kapitalizme göre örgütlenmiş olup İzmir İktisat Kongresi, bu tercihin teyididir.

Cumhuriyet devrimi, zihniyet olarak bir burjuva devrimidir. Ne ki bu zihniyeti taşıyacak burjuvazinin ortaya çıkması çok zaman almıştır. O boşluk da askeri vesayetle doldurulmuştur.

Durum böyle olmakla birlikte, emperyal güçlere karşı savaşan Mustafa Kemal ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ve uluslararası kapitalist sistemde yerini almasına öncülük eden Atatürk’ü kendi bütünlüğü içinde kavramak, sığ siyasetten beslenenlere ters geliyor.

Bu model, makro düzeyde, 97 yıldır çalışıyor. Öyle ki ülkede 70 yıldır üretici güçleri muhafazakârlar geliştiriyor.

İkibinli yıllara gelinceye kadar, muhafazakârların yönettiği Türkiye’de yoksulların tenceresi iyi kötü kaynıyordu, iş dünyası da kendini güvende hissediyordu.

Sosyalistlerin, komünistlerin söylediklerini bu halk ya anlamadı ya ikna edici bulmadı. Dolayısıyla komünistler hiçbir zaman sistemi yıkıp yeniden inşa edecek güce ulaşamadı.

Ana muhalefet partisi ise tam olarak sistemden beslendiği halde “değilmiş gibi” yaptığından, siyaset uzlaşma kültürüne yabancı kaldı. Muhalefetin sol ayağı hep aksadı.

(Sadece Bülent Ecevit, iktidar olmaya çok yaklaştı fakat sonunu getiremedi.)

Sosyal demokrasinin tarihsel olarak sağ ve sol oluşumlarını tanımak yerine “alaturka sosyal demokrasi” ile günü kurtaran siyasetçi, ülkeyi etkili muhalefetten yoksun bıraktı. Sosyal demokrat hareketin sağ ve sol kanat (hizip değil) oluşumları gerçekleşemedi.

Ve “sosyal demokrasiyi mümkün kılan ekonomideki fazla” meselesinin nasıl aşılacağı hiç konuşulmadı. Bu meseleler ortada dururken gerisini konuşmak anlamsızdı.

Günümüzde, sosyal demokrat düşünceye elan ihtiyaç var; ancak değişim dinamiklerini doğru okuyan akla da ihtiyaç var. İlerici, demokrat, Atatürkçü, solcu gibi yaftalarla satıhta siyaset yapanların çoğu ne yazık ki böyle bir akla hayli yabancı.

Bir devrin kapanmakta olduğu zaman aralığında, yeniden toplumsal mutabakatın, yeni bir uygarlığın, yeni Dünya düzeninin konuşulduğu koşullarda, değişimi doğru kavramış sosyal demokratlara hiç olmadığı kadar ihtiyaç var.

Gelin görün ki görünürlerde kimseler yok.