GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
13 Aralık 2017 Çarşamba

Ahlak sorunu

İnsani değerleri kazanmamızda en belirleyici faktör, temel ihtiyaçlarımızın karşılanıp karşılanmadığı ile ilgilidir. İnsan iradesi fiziksel ihtiyaçlarının giderilmemesine, ancak belli bir süre tahammül gösterebilir. Bu süre aşıldığında, insanın biyolojik gereksinmelerini karşılamak için gösterdiği hiç bir davranış ahlak konusunun kapsamına girmez artık. Bu nedenle, aç kaldığı için ekmek çalan bir insanın bu eylemi suç sayılmamalıdır. Ya da canını ve namusunu korumak için saldırganı öldüren insanlar cezalandırılmamalıdır. Çünkü biyolojik ve fizyolojik refleksler, doğanın kanunlarına göre hareket ederler. Dileyen buna Yaratıcının kanunları da diyebilir...

Ahlak konusu felsefenin alanına giren bir disiplindir. Felsefe ise tamamen kişilerin gözlem, kanı ve bilgilere dayanarak ürettiği teorik ve subjektif açıklamalara dayanır. Dolayısı ile ahlak dediğimiz değerler bütününün mükemmelliğe ulaşmayı tarif etmesine şaşırmamak lazım. Oysa ‘’hakikat’’ ya da ‘’gerçek’’ mükemmel olmak zorunda değildir. Mükemmellik kavramının kendisi dahil insanlar tarafından yaratılmışlardır. Kime göre ya da neye göre ‘’mükemmel’’ sorularının cevabını bulmak mümkün değildir.

İnsanoğlu mükemmel olamasa da kendi soyunun selahiyeti açısından, yaratılanların en yararlılarından biri olabilir. Bunun için insanın temel biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının bir bütün olarak karşılanması hususunda toplumsal bir anlaşmaya varılması gerekiyor. Toplumun tüm bireylerinin bu ihtiyaçları eşit ve adaletli bir biçimde giderilmediği sürece, o toplumdan yüksek derecede bir ahlaki yaşam tarzı beklemek hayalcilik olur.

İnsanın ahlaki erdemlerini geliştirmede faydalı olduğu ya da olacağı düşünülen dinin ise ‘’ahlak’’ kavramıyla uzaktan yakından hiç bir ilgisi yoktur. Bir ateist çok yüksek ahlaki değerlere sahip olabileceği gibi, iyi bir dindar ahlaki değerler konusunda zaafiyet gösterebilir. Ahlak tamamen ‘’farkındalık’’ durumu ile ilgilidir ve bu farkındalık durumu ancak insanın en temel ihtiyaçları karşılandıktan sonra ve eğitimle kazanılabilir.

Modern dünyada teknolojinin çok hızlı gelişimi, genel kabul gören bir çok ahlaki değerlerin de yıpranmasına ve geçerliliklerinin sorgulanmasına neden olmuştur. İnternet hayatımıza girmeden önce çıplak bir kadın fotoğrafına bakmak bile ayıp sayılırken, günümüzde pornografik öğeler taşıyan videoların milyonlarca kez tıklanma seviyesine ulaşması sıradan bir hale gelmiştir. İnternet kullanıcılarının sosyo ekonomik konumlarının en alt düzeyde yaşayanlardan daha iyi olduğu göz önüne alınırsa,  bireyin ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanmasının, ahlaki ilkelerin yerleşmesinde tek başına yeterli olmadığı anlaşılıyor.

Öyleyse, ekonomik koşulların iyileştirmesinin yanı sıra bireylere, en başta ‘’paylaşma’’ ve ‘’vicdan’’ kavramlarını öğretecek ve içselleştirecek bir ahlaki öğretiyi kapsayan eğitim verilmesi gerekiyor. Ancak eğitimin ‘’ahlak sorununa’’ ekonomik iyileştirmeyi göz ardı ederek, sadece teorik söylemlerle yaklaşması  bir anlam ifade etmez. Açıkçası ahlak, ihtiyaçların insanca karşılanması ve eğitim meseleleri ile iç içe geçmiş bir alanı kapsıyor. Çağımızdaki ahlaki yozlaşmaya bu açıdan bakmadığımız ve sadece din ya da felsefe gibi subjektif değerlere güvendiğimiz müddetçe, dindar görünen ahlaksızların sayısının artması sürpriz olmayacaktır.