GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Işıl Öztürk BULUT
YAZARLAR
7 Aralık 2014 Pazar

Ah ah nerede o eski depremler!

Gün geçmiyor ki yaşadığımız bir olay karşısında geçmişi özlemeyelim…
Gün geçmiyor ki mazi özlemimiz artmasın…
Oluyor işte, yaşadığımız her olay biz de bir geçmiş hasreti doğuruyor…
Bayramlık ayakkabılarımızın çocuk dünyamıza kattığı heyecan gibi değil tabii ki, eski ramazanların anıları gibi hiç değil ama bu sabahki depremlere verdiğimiz “mahalle tepkisi” (ahanda sosyoloji literatürüne bir kavram daha kazandırdım: mahalle tepkisi!) beni çok şaşırttı, yine geçmişle muhasebeye ve muhakemeye götürdü.
Eskiden böyle mi yaşardık biz depremleri?
Ufacık bir sarsıntıda bütün mahalle sokağa fırlar, geceyse sabahı, sabahsa geceyi, hatta ertesi günü bile sokakta hep birlikte geçirirdik…
Deprem korkusunu terkimize atar, unutmaya çalışır ve mahalleyi geçmiş zaman eğlencelerinin yaşandığı panayırlara çevirirdik…
Ama bu sabaha karşı böyle olmadı! İnsanlar dehşetengiz korkudan çok uzaklaştı herhalde…
Laf aramızda karşı komşumuz Besire hanım teyzenin umursamazlığı beni düşündürdü asıl…
Besireteyzeden tık yok! Ne kapıyı açıp apartmana haber verme isteği ne de kendini kurtarma çabası içinde dışarıya fırlama gayreti… Yok yok, tık yok saat 03.45 depremin şiddeti ise 5.1…
Uyuyup kalmış da olabilir, gönlünü Allah’a verip dualarla birlikte Kur’an’dan ‘Zilzal Suresi’ni okuyor da olabilirdi…
Sadece Besire teyze mi, elbette hayır!
Annemde dâhil olmak üzere apartmandaki hiçbir komşuda ses yok! Şaşırdım doğrusu!...
Ah ah nerede o eski depremler!…
Duamdır Cenab-ı Allah bize böyle afetler böyle acılar yaşatmasın…
İstanbul, Yalova depremleri; Erzincan, Afyon ve Van depremleri dayanabileceğimiz acılar değil… Allah hepimizi korusun.
Saat 08.20 bu defaki depremin şiddeti 5!...
Yine korku yok!
İş için evden ayrılırken Besireteyze yenice açıyor kapısını… Şaşkınlığımı ve korkumu gizleyerek küçük bir deprem sohbeti ediyoruz ayaküstü…
Gerçekten de eski hassasiyeti yok Besire teyzenin, eski korkuları yok.
Sadece onun mu? Belki de hiç birimizin!!!
Kapının en dışında soluğu almak yok!
Ama n’oldu bize? Nedir bu umursamazlığımız, nedendir bu boş vermişliğimiz?
 Neye güveniyoruz böyle? Neyimizden vazgeçtik?
Tatlı canımızdan mı, eşimiz dostumuzdan mı, anamız babamızdan mı yoksa çocuklarımız ve sevdiklerimizden mi?...
Yaşadığımız çağın en meşhur sorusuyla bitiriyorum yazımı; bize ne oluyor böyle?
Her türlü afetten uzak günler dileğiyle…