GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
31 Ağustos 2017 Perşembe

Adalet Kurultayı…

İktidar zümreleri tarafından yönetilen mülkiyet toplumlarında, seçimle gelmiş olsalar bile, adalet ve eşitlik birlikte yürümez. Adalet eşitliği vaat eder ama getirmez; getirirse sistem çöker.

Adaletin eşitliği sağlamaya muktedir olduğuna dair bir algı her zaman vardı. Bu algıyı, yasalar önünde eşitlik ilkesiyle karıştırmamak lazım. Ve biliyoruz ki sosyal gerçeklik, adaletin eşitlik getirdiğini doğrulamıyor. Sadece ihtimal olarak olabilirliği söz konusu… Olmuşluğu yok.

Türkiye’nin de dâhil olduğu Dünya sistemi kapitalizmin getirdiği adalet ancak zenginlik ve refah üreten toplumlarda bir anlam taşıyor. Yoksul toplumlarda adalet kör topal sağlanıyor, demokrasi bir var bir yok, huzur hak getire...

Adalet Kurultayı, Kılıçdaroğlu ve çevresinin, adaletsizlikten yola çıkarak yeni bir muhalefet hareketi örgütlemeyi hedefleyen eylemlerinin sonuncusuydu; Adalet yürüyüşü, Adalet mitingi, Adalet Kurultayı… Bakalım sırada ne var!

Kurultayın sonuç bildirgesinde Kılıçdaroğlu özetle şunu söylüyor;

“Adalet mücadelesi meşrudur. ‘Adalet hakkı’ temel bir haktır. Bugün Türkiye’de ‘adalet hakkı’ sistematik olarak ihlal edilmektedir.”

“Adalet yürüyüşü ile başlayan, Adalet mitingiyle devam eden ve Adalet Kurultayı ile zirve yapan süreçte; demokrasi, adalet, huzur hareketi doğmuştur.”

Burada akla gelen soru; Kılıçdaroğlu’nun doğduğunu söylediği hareket, toplumun en az yarısını peşinden sürükler mi?

Elimizde, doğduğunu varsaydığımız “adalet, demokrasi, huzur hareketi” var. Daha fazlası yok. Çok fazla eleştiri lüksümüz yok. Bu harekete dair henüz çok az şey biliyoruz. Yıkıcı eleştiri yapmaktan özellikle uzak durmak gerekiyor; bazen aklımıza yatmayan, içimize sinmeyen şeyler yapılıyor ve söyleniyor olsa da… Seçimlerde %50+1 alan ülkeyi yönetecek. Yeni gerçek bu!

Kılıçdaroğlu Nobel Barış Ödülü alırsa, anlayacağız ki Batı da umutlarını ona bağlamış; Türkiye’de yükselen islamcı ve doğulu hareket, Kılıçdaroğlu liderliğindeki “demokrasi, adalet, huzur hareketi” ile geriletilecek. Başka deyişle, Türkiye, kritik bir hesaplaşmanın eşiğine gelmiş bulunuyor. Akıllardaki soru; Türkiye’yi kim, nasıl yönetecek?

Referandumda çıkan sonuç, her iki cenahın da şanslarının eşit olduğunu gösteriyor. Ancak, iktidarın bütün nimetlerini kullandığı halde %51’i ucu ucuna yakalayan iktidar çevreleri, durumdan hoşnut değil. AKP, 2019’da yapılacak seçimlerin çantada keklik olmadığının farkında.

Muhalefet, mevcut koşullarda, %49’un üstünü aramaya koyuldu. Haliyle bu oy sağdan gelecek. Adalet aramak için yollara düştüğünden beri Kılıçdaroğlu bu gerçeği hiç göz ardı etmedi. Mütedeyyinleri rahatsız edecek söz ve eylemden uzak duruyor.

Hal böyle olunca, islami ve milli duyarlılığı yüksek yurttaşlara hitap etmeye özen gösteren Kılıçdaroğlu’nun tutumundan rahatsızlık duyan sol muhalefet çevrelerinden homurtular yükselmeye başladı. Haksız da değiller ama hedef seçimler ise yapacak fazla bir şey yok. Ana muhalefetin seçimleri almak için gidebileceği başka adres yok. Ya seçimleri kazanmak için muhafazakâr çevrelerle uzlaşma arayacak, ya da seçimleri kaybetmeyi göze alarak taviz vermeden yoluna devam edecek.

Türkiye’nin içinden geçtiği koşullarda üçüncü seçenek, mücadelenin sokağa taşınmasıdır ki bu seçeneğin muhalefetin gündeminde olduğunu söylemek yanlış olur.

Bu durumda, “seçimleri kazanmak ve Türkiye’yi normalleştirmek” ile “tavizsiz bir duruşla seçimleri kaybetmeyi göze almak” arasında bir tercih yapmak gerekiyor. Öyle görünüyor ki ana muhalefetin tercihi, ilkelerle seçmeni fazla zorlamadan seçimlere hazırlanmak…

Eğer ülkenin seçimlere sağ salim ulaşacağına ve normal koşullarda seçim yapılacağına inanıyorsa, ana muhalefetin tuttuğu yol doğrudur.

Aksi durumda ise olacaklar zaten CHP’nin boyunu çok aşar.

İyi bayramlar…