GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ARI
YAZARLAR
12 Aralık 2019 Perşembe

Adalar karışacak hazırlıklı olalım!

Kimse, ülkemizin yeni bir sorunla daha karşı karşıya kalmasını istemez.

Ama şundan emin olun; “tarih baba” yalan söylemiyorsa ve geçmişten bize dersler vermeye devam ediyorsa, bilin ki adalar karışacak…

Adalar dediğimiz, elbette Ege Adaları…

Ve Ege adaları dediğimizde de statüsü belli olan değil, belli olmayan adalar...

***

Şunu bilelim:

Ege Denizi’nde binlerce ada var…

Ve Ege Denizi dediğimizde, Akdeniz’in Türkiye kıyıları ile Yunanistan kıyıları arasında Karadeniz’e açılan suyoluna, yani Çanakkale Boğazı’na doğru uzanan kısmını anlarız… Ondan daha yukarısı Saroz Körfezi ve Meriç’in mahreç noktasıdır, malum…

Bu adalara eskiden “Cezayir-i Bahr-ı Sefid” denilirdi…

Yani, “Adalar Denizi”

***

Ege adalarının ülkemizin güvenliği ile çok yakın ilgisi var.

Osmanlı Devleti bile bunun bilincine varmıştı da; o nedenle Adalar Denizi üzerindeki adalara yığılmış Hıristiyan şövalyelere ve deniz korsanlarına karşı seferler düzenlemiş, ünlü denizcilerini Akdeniz’den gelecek tehlikeler nedeniyle, ta Atlas Okyanusu’na çıkış noktası olan Cebelitarık Boğazı’na kadar gönderip, deniz hâkimiyeti kurmaya çalışmıştı…

Ama gelin ki dostlar; asıl karışma 1820’lerden sonra yaşandı…

***

Bu tarihte, Osmanlı Devleti’nin egemenliği altında bulunan Mora’da büyük bir isyan çıktı... Çırpındı durdu Osmanlı Devleti ve tuttu, ta Mısır’dan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı bu isyanları bastırmak için görevlendirdi o da görevi Süleyman Paşa’ya havale etti…

İsyan bastırıldı; ancak düzen bozulmuştu bir kez, bir daha da asla dikiş tutmadı…

***

1814’te Odesa’da Yunanlı milliyetçiler, adına “Megali İdea” dediğimiz bir metin üzerine yemin etmişlerdi.

Bu metne göre, önce Yunanistan Osmanlı Devleti’nden kopacak, ardından bağımsızlığını ilan edecek; derken bütün Ege adalarına sahip olacak, Tesalya’yı alıp bütün Makedonya’ya egemen olacak; bununla yetinmeyecek, Anadolu’yu bile işgal ederek, ta Rusya’ya kadar dayanacaktı…

Hale bakar mısınız?

Heveslere, hedeflere, öngörülere bakar mısınız?

Türk varlığını yakın doğudan silip atacaklardı yani; bu denli büyük bir isteği yansıtıyordu bu ünlü belge…

Ne oldu?

Bütün bu istenilen şeyler uygulamaya konuldu.

Adım adım Yunanistan bağımsızlığını kazandı.

Sonra Teselya’ya doğru yürüdü, adalara yöneldi.

Ne var ki 1912’de İtalya, Trablusgarp’a saldırıverdi.

Daha önce Girit ve Rodos gibi adaları ele geçirmiş olan Yunanistan’ın bütün arzu ve hedeflerinin önüne geçerek, 1912’de Osmanlı Devleti’yle Lozan’ın Uşi Kasabası’nda yaptığı bir anlaşma ile; Türkiye’nin kıyılarına yakın 12 Ada’ya konuverdi…

Eğer anlaşmanın hükümlerine uyulabilseydi, güya bu adalar Osmanlı Devleti’ne geri verilecekti…

***

Ancak hayır!

Bu hükümlere uyulmadığı gibi, adaların bütün egemenlik haklarına bu anlaşma ile İtalya el koydu…

Böylece Türkiye’yi kuşatırcasına, Bozcaada ve Gökçeada gibi adalar hariç olmak üzere, öteki adalar Yunanistan ve İtalya arasında paylaşılmış oldu.

Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Türkiye, bir bağımsızlık savaşına girmek zorunda kaldı… Anadolu’da yaşanan bir ölüm kalım savaşının sonunda Türkler, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde birleşerek, kanla büyük bir zafer elde ettiler ve 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’yla ulusal varlıklarının tarihi tapusunu almış oldular…

Ancak bu anlaşmada, bu adalar İtalya’nın elinde olduğu ve ta Osmanlı Devleti zamanında mülkiyetinin bu ülkeye geçmesi kabul edildiği için gündeme bile gelmedi…

***

Gelin görün ki; dünya yıllar içinde büyük bir hesaplaşmaya gidiyordu.

Almanya’nın önderliğinde Avrupa’da ırkçı bir ideolojiler yükseldi. Almanya’da Naziler, İtalya’da da Faşist Parti iktidara geldi. Ve İtalya, tıpkı Almanya gibi, büyük, ırkçı bir imparatorluk yaratma peşindeydi.

Ne var ki, hayatın bir kuralı galiba…

Dimyat’a pirince gidilirken, evdeki bulguru bile yitirmek yalnız insanlara özgü değil, devletleri de bağlayan bir konu…

Ve İtalya, Almanya ile İkinci Dünya Savaşı’nı yitirince ve İngiltere etrafında öbeklenmiş Fransa ve Sovyetler galip gelince, 12 Adalar’dan çekilmek zorunda kaldı…

***

Yunanistan ise bu savaşta işgal edilmiş, ağır sorunlarla karşılaşmıştı. Bağlaşığı olan İngiltere ve öteki devletler, savaşın sonunda Almanya’dan Nazileri kovarken, İtalya da 12 Adalar’dan çekilmek zorunda kalmış ve bu adalar Yunanistan’a verilmişti…

Türkiye ise, donanmasını hazırlayıp, adalar üzerine yürümek üzereyken, son anda bu hareketten caymış; böylece İtalya’nın elinden çıkıp, Yunanistan’ın eline irili ufaklı adalar da ele geçince, Türkiye Ege Denizi’nde bütünüyle kuşatılmış; Yunanistan’ın adalar üzerinden açık bir tahdidi altına girmişti…

***

Ya bugün olan ne?

Yunanistan durduk yerde durmuyor...

Lozan Anlaşması’nın hükümlerine aykırı olarak, elinde bulunan adaları silahlandırmaması, buralarda askeri üstler kurmaması gerekirsen, hiç dinlemiyor, hiç!

Onunla da kalmıyor, statüsü belirlenmemiş, yani sahipsiz yahut da Türkiye’nin egemenliğinde olan adalara bile fütursuzca yerleşerek, buralarda üstler kuruyor ve gösterişli askeri törenler düzenliyor…

***

Şunu da unutmayalım:

Adam, gelip bu kayalıklara el koyduğu zaman yalnız onların yüzölçümü oranında kara parçalarını ele geçirmekle kalmıyor; yok “kıyı hattı”, yok “hava hattı” diyerek, alanı alabildiğine genişletiyor ve Türkiye’nin bu durumda askeri gemilerini bir yana bıraktık, ticari gemilerini bile örneğin İzmir’den Antalya’ya Yunan sularından geçmeden yüzdürmesi mümkün olmuyor…

Gelmiş, İzmir açıklarında Eşek Adası’na kadar el koymuş, cesarete bakar mısınız?

Hiçbir egemen devlet bunu kabul edemez.

Türkiye’de etmeyecek, göreceksiniz.

Bakmayın; günümüzde hem içte hem de dışarıda önemli sorunlar var da bu konuya el atamıyor…

Bir yanda Doğu Akdeniz krizi, öte yanda sıkışıp kalan Kıbrıs sorunu; öte yandan Kuzey Suriye’de yaşanan gerilimler; NATO, ABD ile hatta Avrupa Birliği ile krizler; geçici sığınmacılar ve ülke içindeki öteki sorunlar…

Bu hep böyle gitmeyecek ya?

***

Uzun soluklu düşünelim:

Devlet aklı, kimi şeylere ilgisiz kalmış ya da görmüyormuş gibi bir görüntü varsa da mutlaka devreye girecek ve konu üzerine el atacaktır.

İşte o zaman; alın size bir “Ege” ya da “Adalar krizi”

Bu kriz nereye gider, nasıl bir denge kurulur ya da sonuca ulaşır?

Şimdilik bunu öngöremeyiz…

Ancak, bu sorunun günü geldiğinde yaşanacağını mutlaka bilmeli ve o günün hazırlığını her alanda şimdiden yapmalıyız…

***

Ha!

Bir de 12 Ada’nın, 24 Temmuz 1923’te imzalandığını ve bunları yitirmiş olmamızın temel sorumlusunun Atatürk olduğunu söyleyenler var ya!

Bu “garip gureba”, Uşi Anlaşması da 13 Ekim 1912’de İsviçre’nin Lozan Kenti’nde, Uşi Şatosu’nda imzalandığı için, Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş belgesi olan 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile karıştırıyorlar…

Bu zır cehalet hallerine, yalnızca gülüyor ve “acil şifalar” diliyoruz…