GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
10 Ekim 2020 Cumartesi

Abaküs - Teneffüs vakti

Simsiyah önlüğüm bileklerimde, biraz büyük. Çabuk uzarım seneye de giyerim diye annemin özel tercihi.

Bembeyaz kolalı yakam boynumda, biraz sert, canımı acıtıyor.

Ayakkabılarım biraz parlak, o zaman rugan modası var. Gözlerimi alamıyorum kendimi görüyorum nerdeyse ayakkabıların üzerine eğildiğimde. Akşamında süet donukluğuna dönecek tozdan.

Çantam kıpkırmızı bir Bond çantası. Sırt çantası henüz icat edilmemiş. Daha doğrusu Türk topraklarına henüz intikal etmemiş. Bir tane gözüme ilişiyor okulun bahçesinde garip garip bakıyorum yazık çocuğa, sırtına nasıl yüklemişler diye. Kesin aileden biri yurt dışında yaşıyor. Pahalı görünüyor. Gelirken hediye getirmişler sanırım.

Tek çizgili 100 yaprak Türkçe defterim, kareli 80 yaprak Matematik defterim, Güzel Yazı Defterim, çizgisiz 50 yaprak resim defterim, 20 yaprak nota defterim, sonrasında elimden hiç düşürmediğim Dünya Atlasım ve Tarih Atlasım, sayı fasulyelerim, renkli topların dizili olduğu adını ilk dönemin sonunda öğrendiğim Abaküs.

Özenle kaplanan tüm ders kitaplarım. Kalem kutum, renkli kuru boya, kurşun ve kırmızı kalemlerim. Silgim, kalemtıraşım.

Yerli Malı beslenme çantam. Kuru incirim, cevizim, fındığım, mandalinam, annemin limonlu keki.

Su mataram…İçi boş ama. Islanmasın çanta ve içindekiler. Okulun çeşmelerinden doldururum, avcumu dayayıp kana kana da içebilirim aslında gereksiz bu matara, taşımayım bir daha.

Çantamın ağırlığı kendi kiloma yakın. Taşımaktan yoruldum şimdiden. Sırtta daha da ağır mıdır acaba diye düşünmeden edemiyorum. Yere koyacağım ama altı kirlenecek bu sefer. Vazgeçiyorum.

Okullar açılmadan evvel okulun velilere ilettiği listedeki her şey içinde bu çantanın. Koca bir yılın yükü aslına bakarsan…

Sesimi çıkartmıyorum, gururla taşıyorum. İlk defa “sadece bana ait” eşyalar var içinde.

Birinci sınıfa başlayacağım müthiş heyecanlıyım sonunda yaşıtlarıma kavuşuyorum anaokuluna gitmeden direkt ilkokuldan başlayanlardanım. Yanımda ailem olmadan ilk defa başkalarıyla olacağım.

Özgürlük aslında. Terlesem de koşmaya devam edeceğim, dizlerimin kömür karası olmasından sakınmayacağım, istediğimle arkadaş olabileceğim… Komşu kızından bıkmıştım. Lastik, seksek, beştaş, parola, kemik, yakar top kalabalık oyunlar oh be!…Birine muhtaç olmadan takım oyunu seviyorum ben.

Türküm, doğruyum, çalışkanım….”. Bahçede yüzlerce siyah önlüklü bağıra çağıra şiir okuyor. İlk şaşırdığım an. Yüksek sesle konuşulmaz demişlerdi. Antmış meğer. Her sabah böyle en yüksek perdeden göğsümüzü gere gere söyleyecekmişiz, şiiri sevdim. O gece ezberlediğimi hatırlıyorum boğazımı yırtarak ben de okuyabileyim, Öğretmenimin gözüne hemen gireyim diye.

Sonra “hazır ol…” diye bağırdı çizgili eşofmanlı biri. Neye hazır olacağız? Annem deprem için söylerdi bunu eyvah deprem mi olacak yoksa? Etrafıma bakınıyorum, herkes bir dikleşti, çantalar yere kondu, eller iki yana yapıştı, omuzlar arkaya göbek içeri göğüs dışarı. Belli ki bi şey olacak ama ne?

Ve beni yatıştıran “Korkmaaa….” İle tüm bahçeden aynı anda yükselen komut. Korkma !. Korkmuyorum artık, anladım. Anlamadığım televizyon kapanırken askerlerin Anıtkabir’de söylediği “İstiklal Marşı”nın okul açılırken de bahçede hep bir ağızdan söyleniyor olması. Ben de katılıyorum marşa, o an tüm iliklerimle hazırım aslında söylemeye ezberimdeymiş çoktandır.

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal” Hakkı’yı bizim bahçıvan sansam da o zamanları, anlamasam da o an ne denmek istendiğini; öğreneceğimi ve idrak edeceğimi biliyorum kısa zamanda bu dizelerin hepsini.

Ve okul hayatımın ilk zil sesiyle sınıfıma giriyorum. 1B… Üç kişi oturtuyorlar bizi bir sıraya. 60 kişiyiz bir sınıfta. Kocaman siyah bir tahta önümüzde…Sol tarafımda bahçedeki dut ağaçlarını görebileceğim yüksek pencereler. Sağ tarafımda Atatürk Köşesi. Sınıfın arkasında “İLK Çağ’dan Uzay Çağı’na giden bir zaman düzlemi” 2000 sonrası yok. Dünyanın sonu bu tarih mi? Oooo uzuuun bir çizgi varmak için, daha çooook var vakit endişelenmek için.

Sesi müşfik, kendisi dünyanın en hanımefendi, en güler yüzlü, en sabırlı bir Atatürk hayranı Jülide Öğretmenim. Bundan sonraki okul hayatımın en önemli rol modeli, bana okulu sevdiren, dersi derste öğrenmeyi öğreten, kalemi elime tutuşturan, not almayı alışkanlık ettiren, sayılarla oyun oynatan, kitaplarla arkadaşlığımı başlatan, bana ilk yöneticilik vazifelerini veren…

Öğretim başka bir şey. Eğitim, tecrübe, anılar, yaşanmışlıklar bambaşka

Ders vermek başka bir şey. “Hayat Dersine” ön hazırlık bambaşka…

Uzaktan iki çarpı iki dört ederi öğretirsiniz. Kapıyı çarpmadan çalarak girmesini öğretemezsiniz.

Uzaktan dilimizin kurallarını öğretirsiniz. Ama parmak kaldırıp söz istemeyi, başkasının sözünü kesmeden dinlemeyi öğretemezsiniz.

Hak yememeyi öğretemezsiniz. Kitap kokusunu içine çekmeden kitap okumayı sevdiremezsiniz.

Parayla değil sırayla” öğretisini asla yerleştiremezsiniz.

Yardımlaşmayı anlatamazsınız. Şikayet etmenin hiçbir yarar getiremeyeceğini gösteremezsiniz.

Kalem tutmayı öğretemezsiniz.

Dostluğu, vefayı, kan kardeşliğini, sırdaşlığı öğretemezsiniz.

Şiiri, şarkıyı ahenkle birlikte söyletmeden;

Ters düz her türlü taklayı peşi sıra yaptırmadan,

Turnike öğrenmeden, uzun atlamadan, tahtaya ismi yazılmadan, saçı çekilmeden, kuşağı bağcığı çözülmeden, örtmeeeniiiiim demeden,

Kısacası Abaküs olmadan bahçesinde “Teneffüs” etmeden okul hayatı olmaz.

Çocuklarımızı elbette koruyacağız. Geleceğimizin teminatı onlar. Aksi düşünülemez.

Ama gelişi güzel, özensiz, baştan savma, günü kurtaran geleceği düşünmeyen sistemlerle neleri kaybettiğimizi görmemiz lazım.

Onlar UMUT…Onlar TOPRAK…Onlar TOHUM…

Doğru kişilerin elinde doğru koşullarda doğru yetiştirmemiz şart…

Onlar OYUN, onlar RESİM, onlar MÜZİK…

Bilimin ışığında, hurafelerin uzağında, özgür iradeyle, yaratıcılıklarını ve akıl süzgeçlerini her alanda ön plana çıkararak yetişmelerini sağlamamız şart…

 Şarkı Önerisi : “Gelecek Biziz" | Nil Karaibrahimgil