GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
29 Haziran 2018 Cuma

AKMH-P!

24 Haziran’da araştırma şirketlerini ters köşeye yatıran parti MHP’ydi. Peki, bu nasıl oldu? Tabi ki Türkiye fotoğrafına baktığınızda, 1 Kasım-24 Haziran karşılaştırması yaptığınızda MHP oylarına siyaset sosyolojisi açısından anlam yüklemek için kabaca bir fikriniz oluyor.  Ama süreci anlamak açısından kabaca fikirden fazlasına ihtiyacımız var.

Gazetecilik mesleğinde çoğu politika muhabirliği, yazarlığı, yorumculuğuyla geçen 20 yıla yakın mesainin ardından son iki yıldır sürdürdüğüm araştırma işinde sürece dair teori ve pratiği birlikte görme, yaşama fırsatım oldu.

Esasen Cumhur İttifakı’nın sahada tuttuğunu aylardır yaptığımız tüm çalışmalarda saptadık.
Erdoğan’ın alacağı oyu neredeyse noktasına, virgülüne tahmin ettik.  İttifakın alacağı oyu da gördük. Erdoğan’ın oyunun ittifakın altında kalacağını da…
Göremediğimiz MHP’nin alacağı oydu.  (İzmir’de 2 puan yanıldık) Neden göremedik? Çünkü 1 Kasım’da oyunu AK Parti’ye veren seçmen için önemli olan parlamento dağılımı değil Erdoğan’ın başkanlığıydı. Çünkü MHP’ye oy verirken ‘farklı bir partiye’ oy atacağı duygusu taşımıyordu. Yani onun için AK Parti’ye oy vermekle MHP’ye oy vermek arasında pek de bir fark yoktu. İkisi de aynı kapıya çıkıyordu. Çünkü onların ittifakı ‘Millet ittifakı’ gibi 50 gün önce başlamamıştı. Onlar, 7 Ağustos 2016 Yenikapı Mitingi’nden bu yana neredeyse 700 gündür beraberdi ve hiç ayrı düşmemişlerdi. Hatta bu beraberliği 7 Haziran seçimleri sonrası yapılan meclis başkanlığı seçimlerine kadar götürmek mümkün.
Bu süreç onları ortak bir hedefe kilitlemişti. Erdoğan’ın başkanlığı… Gerisi teferruattı.

*
Erdoğan’ın MHP’nin tabanını 2010 referandumunda önemli ölçüde ele geçirdiğini biliyoruz. Dahası orta Anadolu ve Karadeniz’deki MHP tabanı, FETÖ elebaşı Gülen’in ‘mezardakilere bile oy kullandırmak lazım’ çağrısı yaptığı 2010 referandumunda “Yetmez ama evet…” cephesinde kalmıştı.  Ülkücülerin en az solcular kadar ağır bedel ödediği darbe yıllarının hesabının görüleceği söylemi pek çok eski tüfeği etkilemiş, Erdoğan’ın safına itmişti. Kılıçdaroğlu ile birlikte ‘hayırda hayır vardır’ diyen Bahçeli, 2011 genel seçimlerine giderken bu duruşunun bedelini ‘kaset’ skandalıyla ödeyecekti.

FETÖ’nün referandumun intikamı için yaptığı anlaşılan Bahçeli’nin A Takımı’nın önemli bölümünü kapsayan ‘seks kaseti furyasından’ sonra kendilerini muhafazakâr-milliyetçi olarak tanımlayan önemli bir kitle partilerinden temelli kopmuş, AK Kurt olarak tanımlanmaya başlamışlardı. Türkiye’nin ‘büskevit seçimi’ olarak hatırladığı bu seçimde MHP, CHP seçmeninin desteğiyle barajı geçebilmişti.

Esasen bugün tek bir miting bile yapmadan 3-5 salon toplantısıyla yüzde 11’i geçen MHP oylarını anlamak için o yıllara dönmek şarttır. Meral Akşener ve arkadaşlarının da ayrılmasıyla mevcut tabanının önemli bölümünü kaybeden Bahçeli, partisini yıllar önce terk eden eski tabanına ulaşmayı hedeflemiş ve gelinen noktada bunu da başarmıştır.  

Yeni Kapı’dan itibaren kurulan birliktelik önce 16 Nisan referandumuna ardından 24 Haziran baskın seçimlerine giden yolun önünü açtı.   

Son yıllarda Erdoğan’a yönelik keskin söylemini terk eden Bahçeli adeta “AK Parti’nin MHP kolu başkanı gibi” hareket etmeye başladı. Grup konuşmalarında CHP lideri Kılıçdarooğlu’na yükleniyor AK Parti’nin iç sorunlarına bile Erdoğan lehine taraf olarak Abdullah Gül’den Ahmet Davutoğlu’na kadar birçok ismi hedef alan Erdoğan’ı koruyan/kollayan açıklamalar yapıyordu.
İşte Bahçeli’nin AK Parti sözcülerinden bile daha hızlı daha ateşli bu tutumu, tabandaki birlikteliği perçinledi.  Pek çok AK Partilinin bu durumu bir iç tehdit olarak gördüğünü hatta bu konuyu ‘uyarı’ notuyla parti yönetimine aktardığını biliyorum.  Ancak Erdoğan’ın kendisini yüzde 51’e mahkum eden referandumdan sonra bu duruma rıza göstermek durumunda olduğunu da not düşelim.

Bugün için yapılacak bir şey yok. Çünkü atı alan Üsküdar’ı geçti.  Yani Devlet Bahçeli…  
Bugün iki farklı parti gibi gözükse de hatta koalisyon gibi dursa da neredeyse tek bir partiye dönüşmüş yapıyla karşı karşıyayız.  Artık AK Parti’nin nerede bittiği MHP’nin nerede başladığı belli değildir.

Türkiye yeni sistemin ilk döneminde milliyetçi-muhafazakâr çizgideki 26 milyonluk seçmenin resmi olarak gönül verdiği iki partili; eşine az rastlanır bir modelle başlamıştır.

Bu modeli yıkmak ve bu modelden çatışma beklemek kolay değildir.

Bırakın iradesine ipotek koydurmayı, ipoteğin gölgesine bile tahammülü olmayan Erdoğan’ı bu tablonun kara kara düşündürdüğünü tahmin ediyorum. Ve şimdiden bir çıkış yolu aramaya başladığını da...  Yıllarca ‘Devletin başına Devlet gelecek’ sloganı atanlar muradına ermemiş gibi görünebilir. Ama Devlet, devletin başına gelenin başına gelmiştir. Bu da bir şeydir. Hiç yoktan iyidir…

Peki, MHP oylarını sadece AK Parti içindeki eski tüfeklerle açıklamak mümkün mü?
Tabi ki değil. Ama önemli bölümünü bunlar oluşturuyor. Başka faktörler de var tabi ki. Örneğin Türkiye’nin 15 Temmuz’dan bu yana içine girdiği milliyetçilik türbülansı… FETÖ ile mücadele PKK, PYD ile mücadele, Afrin Operasyonu ve son olarak Kandil operasyonunun MHP oylarına katkı koymaması düşünülemez.
Bir dönem açılım politikasıyla milliyetçi tabanda ciddi soru işaretleri yaratan Erdoğan’ın son dönem şahin politikalarından memnun olan ve bu politikaların Bahçeli’nin desteğiyle mümkün olacağını düşünenlerin MHP’ye sahip çıkma refleksi gibi…
Diğer taraftan İyi Parti ile MHP’nin içinin boşaltıldığı duygusu ile Bahçeli’nin Erdoğan’a koyduğu katkının yarattığı minnet, şükranla karışık bir vefa duygusundan mütevellit oylar…
Kürtlerin partisi HDP’nin barajı geçeceği düşüncesiyle Türklerin Partisi MHP’nin baraj altı ya da 1 Kasım’da olduğu gibi HDP’nin altında bir sandalyeyle temsil edilme riskinin yarattığı rekabet duygusu…
Erdoğan’ı milliyetçi çizgide tutmak için Bahçeli’ye bir nevi mecbur bırakma düşüncesi…

Ve tabi ki AK Parti’deki gidişattan memnun olmayan, ekonomi başta olmak üzere parti yönetimine mesaj vermek isteyen, küskün, kırgın AK Partilerin ‘mesaj’ oyu…
Tüm bunlar yüzde 11’i açıklayabilir.  
Şimdi büyük soru şu… Bu birliktelik nereye kadar sürer?

Gelinen noktada bir ittifaktan, koalisyondan çok etle tırnağa dönüşmüş tek bir yapıyı/partiyi andıran AK Parti ve MHP’nin kısa ve orta vadede ayrışmayacağını düşünüyorum. En azından iktidarın ikinci yarısına kadar… Ancak milliyetçi-muhafazakâr çizgideki bir iktidarın şahin politikalarla ülke sorunlarına çözüm bulmakta da bir o kadar zorlanacağını görüyorum. Özellikle de Kürt sorununa…